Çarşamba Nisan 23, 2025

TKP-ML MKSB: Katledilişinin 48. Yıldönümünde Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’yı Anıyoruz!

Yangını o başlattı harlamak bizde,alazlanalım!

Başkan Mao’nun “Yangını ben başlattım” çağrısıyla başlayan Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin alazları coğrafyamıza ulaştığında, sınıf mücadelesi ve kitle hareketleri içinde çelikleşen genç bir komünist önderi ortaya çıkardı: İbrahim Kaypakkaya!

O, içinde yaşadığı toplumun başlıca çelişkilerini isabetlice tespit edebilmiş, sınıf mücadelelerin nereye evrildiğini fark etmiş, Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumu ve tarihinin ana hatlarını analiz edebilmiş, uluslararası komünist hareketin teorisiyle sentezleyebilmiştir. Onun komünist bir önder olarak ortaya çıkmasına neden olan, coğrafyamızdaki sınıf mücadelesi ve kitle hareketlerinin içinde bizzat yer alması ve buradan çıkardığı sonuçları uluslararası komünist hareketin günümüzde ulaştığı en yüksek aşama olan Maoizm’le birlikte değerlendirmesidir. Bu yönü onu, döneminin diğer devrimci önderlerinden temelden ayırır. Bu anlamıyla Kaypakkaya, Türkiye Devrimci Hareketi’nin 1971 Silahlı Devrimci Çıkışı’nın komünist yüzünü temsil eder.

İbrahim Kaypakkaya’nın belirleyici ve örnek alınması gereken özelliği, pratiğe, sınıf mücadelelerine, kitle hareketine yaklaşımıdır. O, günümüzde partimizin programına kaynaklık eden temel tezlerini ileriye sürerken, doğrudan mücadelenin içinde olmuş, pratikte deneyimlediklerini analiz etmiş ve MLM bilimiyle sentezleyebilmiştir.

Aradan yarım asır geçtikten sonra bile onun ileriye sürdüğü tezlerin güncel olması bu nedenledir. Kaypakkaya partimizin temellerini atarken sınıf mücadelesinin pratiği içinde, kitle hareketlerinin ateşinde, dağ başlarında saf tutmuş ve teorisini oluşturmuştur. Onun komünist bir önder olarak ortaya çıkmasına yol açan belirleyici etken yöntemidir. Bu gerçeği es geçen, küçümseyen, görmemekte ısrar eden ya da onun tezlerini değişmez birer dogma olarak propaganda edenler aslında ona en büyük zararı vermektedir.

Kaypakkaya’yı komünist yapan onun meselelere diyalektik materyalist bakış açısıyla bakması, pratikte devrimci olması ve gerçeği olgularda arama ilkesine sıkı sıkıya sahip çıkmasındandır. O, her şeyden önce pratikte devrimcidir ve bütün yaşamına abartısız bu gerçek damga vurmuştur.  Diğer tüm tezleri bu öz üzerinden yükselmiştir.

Kaypakkaya yoldaşın Amed Zindanı’nda aylarca süren işkence sonucunda kurşunlanarak katledilmesinin üzerinden 48 yıl geçti. Önder yoldaşın kaybından sonra geçen zaman diliminde gerek dünyada ve gerekse de ülkemizde önemli gelişmeler oldu. Kaypakkaya’nın temellerini attığı partimiz mücadelesini kesintisiz bir şekilde sürdürdü; onun yükseklere çektiği komünizmin kızıl bayrağını dalgalandırılmaya devam etti.

Gerçeği Olgularda Arayalım, Pratikte Devrimci Olalım!

Günümüzde emperyalist-kapitalist sistemin aşırı kâr hırsına ve sömürüye dayalı, insanlık dışı bir sistem olduğu koronavirüs salgınıyla birlikte daha bir görünür oldu. Örneğin kapitalist emperyalist sistem açısından bilimin insanlığın hizmetinde değil kapitalistlerin kâr hırsına hizmet ettiği gerçeği, virüs karşısında geliştirilen aşıların “patent hakkı” gerekçesiyle yaygın üretiminin engellenmesinde görülebilir. Bugüne kadar salgın sonucunda 3 milyonu aşkın insan ölmüştür. Bu insanların kapitalizmin neo-liberal politikaları sonucunda özelleştirilen sağlık hizmetine erişmekte sorun yaşayan işçi sınıfı ve emekçi halk kitleleri olduğu çok açıktır. Deyim yerindeyse salgın, sınıf mücadelesinde işçi sınıfının ve ezilen yoksul halkların katledilmesi için kullanılmış-kullanılmaya da devam eder durumdadır. Dünya çapında bir avuç emperyalist kapitalist daha da zenginleşirken, milyarlarca insan açlık, susuzluk, işsizlik ve yoksulluk koşullarında yaşamaya mahkum edilmiştir ve salgın bu eşitsizliği daha da artırmış, görünür kılmış durumdadır. Diğer yandan bu gelişmeler, dünya çapında halk isyanlarının ve devrimlerin koşuları daha da olgunlaşmıştır.

Benzer durum ülkemizde de yaşanmaktadır. Salgınla birlikte derinleşen ekonomik kriz, beraberinde Türk hakim sınıfları ve onların sözcüleri AKP-MHP iktidarının, işçi sınıfı ve emekçi halka yönelik saldırısını artırmıştır. Salgını bir fırsat olarak gören egemenler, “çarklar dönmeli” diyerek işçi sınıfını ve emekçi halkı, “açlık ya da virüs” ikileminde bırakmış, ölüme terk etmiştir. Bu uygulamalarına karşı gelişen her türden mücadeleyi ve itirazı ise “salgın” gerekçesiyle engellemeye, yasaklamaya çalışmış, faşist terörle yanıtlamıştır.

Salgınla birlikte ekonomik kriz daha da derinleşmiştir. Bu durum, işçi sınıfı ve emekçi halkın daha da yoksullaşmasına, işsizliğin ve açlığın, intiharların artmasına neden olmuştur. Faşizm bu gerçekliğin farkında olduğu için başta işçi sınıfı olmak üzere Kürt ulusuna ve azınlık milliyetlere, kadınlara, LGBTİ+’lara, gençlere, Aleviler başta olmak üzere azınlık inançlara, doğasına ve geçim kaynaklarına sahip çıkan köylülere yönelik saldırılarını artırmıştır.

Ancak faşizmin tüm saldırganlığına rağmen sınıf mücadelesi tüm hızıyla sürmektedir. Lokal ancak yaygın işçi direnişleri, emekçilerin dışavuran öfkesi, kadın ve LGBTİ+’ların “İstanbul Sözleşmesi”nde somutlanan mücadelesi, Kürt ulusunun özgürlük isyanı, gençliğin başeğmez direnişi, köylülerin mücadelesi devam etmektedir.

TC faşizmi iç politikada yaşadığı sıkışmayı, sınırları dışında askeri işgal ve ilhak politikalarıyla aşmaya çalışmaktadır. Bu durum, iç politikada ırkçılık ve şovenizmin körüklenmesine, sınır dışında ise başta Rojava ve Irak Kürdistanı olmak üzere işgal ve ilhak saldırılarının sürdürülmesine neden olmaktadır. TC sadece ülke içinde değil, tüm Ortadoğu coğrafyasında halklar için bir tehdit, katliam aygıtı olarak hareket etmektedir. Bu gerçeklik, ülke içinde ve dışında çelişkileri keskinleştirmekte, sınıf mücadelesi sertleşmektedir. Kaypakkaya’nın ifadesiyle “önümüzde çetin ama şanlı mücadele günleri vardır”.

Bu koşullar altında İbrahim Kaypakkaya yoldaşı anmak demek, hangi mücadele alanında, nerede olursak olalım onun devrimci yöntemini hayata geçirmektir. Yoldaşın “pratikte devrimci olma ve gerçeği olgularda arama” ilkesinden hareketle, sınıf mücadelesinin engin denizine atılmak, onun görüşlerini bu mücadele sahalarına taşımak anın devrimci görevi olarak öne çıkmaktadır. Her biri farklı mecralarda akar gibi görünse de özünde TC faşizmine ve kurulu düzene yönelen tüm mücadelelerle birleşmek ve bu mücadeleleri iktidar bilinciyle donatmak görevimizdir.

Bu görev aynı zamanda birleşik devrimci mücadeleyi örgütlemenin ve yükseltmenin de aracı olarak görülmelidir. ’71 Devrimci Çıkışı’nın ve onun önderlerinin öne çıkan özelliklerinden biri olan, ayrı ayrı örgütlenmeler kursalar da devrimci dayanışmayı ve ortak devrimci pratikleri örgütleyen hesap soran pratikleri ardılları olarak bizlere örnektir. ’71’in devrimci ruhu Kaypakkaya yoldaşı anarken yeniden yükseltilmelidir.

Bulunduğumuz bütün alanlarda, sınıf mücadelesinin engin denizine atılalım, kitle hareketleriyle ilişkilenelim, bu hareketlerin içinde yer alalım, örgütlemeye ve önderlik etmeye çalışalım.

Kaypakkaya yoldaşı yaşatmaya devam edelim!

Katledilişinin 48. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya Ölümsüzdür!

Yaşasın Partimiz TKP-ML, Önderliğindeki TİKKO, KKB, TMLGB!

TKP-ML MKSB

Mayıs 2021

5680

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:

Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)

Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3

Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme

 

Soru 3:

Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır

Cevap:

Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Sayfalar