Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim
TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur. Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir.
Kürdistan mücadelesi açısından çok daha sinsi ve tehlikeli olan entegrasyon programına ise gerek kendi topraklarında gerekse Türkiye’de yaşayan Kürdistanlıların ciddi bir itirazı veya mücadelesi yoktur.
Kuzey Kürdistan’da entegrasyona karşı ciddi bir itiraz veya mücadelenin gelişmemesinin nedenini Kürdistanlıların global sisteme kendi varlıklarından yola çıkarak değil ,Türkiye üzerinden bağlanmakta oldukları olgusunda aramak gerekir. Kullanılan bilgisayar programlarından mobil telefonlara,bayilik ağlarından uluslararası ticaretin çıkış noktası olan Türk limanlarına varana kadar herşey Türki bir varoluş içindedir.Sömürgeci düzen, Kürdistan’daki tüm olumlulukları yerle bir ederken, tüm gelişmişliği Türkiye’de yaratmayi ve bunu Kürdistanlıların Türkiye’ye gönüllü/gönülsüz göçertilerek entegrasyonununda araç olarak kullanmayı yöntemleştirmiştir.Bu politika öylesine başarılı olmuştur ki Türkiyeci Kürtçülerimize "biz enayimiyiz ki İstanbul'u Bodrum'u Türklere bırakıp Hakkari'yle yetinelim" dedirtebilmektedir.Öyle ki ekonomik durumunu biraz düzelten Kürdistanlıların ilk yaptıkları şey sermayelerini ve ailelerini de alarak Ege-Akdeniz sahillerinde bir konut edinmek ve Türki yaşama entegre olmaya çalışmaktır.Kürdistan’daki eğitim kalitesinin düşüklüğü de bu süreci hızlandırmakta ve aileler çocuklarına mümkün olan en iyi eğitimi verebilmek adına da entegrasyon süreçlerine katılabilmektedirler.Kürdistan’da anadilde ve “kaliteli” bir eğitimi mümkün kılmak asimilasyon ve entegrasyon süreçlerini engelleme anlamında önemlidir. Entegrasyon süreci en temelde ekonomik tabanlı olduğundan,bu süreci sadece siyasal mücadeleyle kırmak neredeyse imkansızdır.Entegrasyon girdabının dışında kalma bireysel olarak kararlı bir şekilde siyasal mücadeleye katılmayla ve siyasallaşmayla mümkün hale gelebilir,ancak 20 milyonun üzerinde nüfusuyla tüm Küzey Kürdistanlılardan bu derece bir siyasallaşma beklemek rasyonel değildir.
Güçlü Türki entegrasyon dinamiklerini kıracak olgu Kürdistanlıların dört parçadaki kurumlaşmaları ve ekonomik olarak Kürdistan ortak pazarını oluşturmalarıdır,ancak Kürdistan topraklarının özgürleşmesi bir deniz çıkışı olmadıkça hep eksik kalacaktır.Rojava’nın önemi buradadır.Rojava’daki dinamik devrim süreci Kürdistanlılara denize çıkış için bir fırsat sunmaktadır ve TC’nin ana korkusu Rojava’nın Güney Kürdistan’la birleşerek Kürdistan’a şu ana kadar mahkum olduğu paradigmanın dışına çıkma ve uluslararası sisteme direk entegre olma şansı sunmasıdır.Hem de Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından beri Ortadoğu’daki sınırların ilk kez bütünlüklü anlamda tartışmaya açıldığı; TC’nin uygulamış olduğu Neo-Osmanlıcı politikalar neticesinde yalnızlaştığı; TC Başbakanı’nın “Mısır’da yaşanan gelişmelerin arkasında İsrail var” iddiasına İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün “ Bu üzerine yorum yapmaya değmeyecek o açıklamalardan biri” dediği ve ABD’den de güçlü bir kınamayla desteklendiği bu momentte. Zaten Kürdistan’ın kurtuluşu dediğimiz şey tam da Kürdistan halklarının bizzat kendileri olarak ve sömürgeci aracılıklar olmadan dünya sistemine entegre olmasıdır.Dünya sistemine entegrasyonun önkoşulu da Kürdistanlıların kendi ülkelerinde iktidarlaşmalarıdır ve iktidarlaşma Ortadoğu koşullarında silahsız yapılabilecek bir şey değildir.Bu anlamıyla içinde bulunduğumuz süreç tüm barış ve kardeşlik edebiyatına rağmen Kürdistani güçbirliğinin özellikle Rojava’da ordulaşma sürecidir.Ortadoğu’da silahı olmayanı ciddiye alan bir jeopolitik ortam yoktur.Mevcut süreci PKK sisteminin silahsızlanması olarak okuyan ve bu silahsızlanmanın kendilerine politik alan açacağını sanan anlayışın, PKK’nin silahlı güçlerinin çekildiği alanlarda ulus öncesi geri sosyolojik ilişkiler sonucu ortaya çıkan aşiret-aile kavgaları bağlamında, silahın Kürdistan toplumunda ulusal kurtuluşu sağlama dışında da ulusal otorite ve hukuka ilişkin bir fonksiyona kavuşmuş olduğunu farketmesi gerekiyor.Kürdistan’da filizlenen ulusal otoritenin bir yansıması olarak bunun önemini ve değerini bilmek de gerekiyor.
Türki entegrasyon dinamiklerinden en çok kullanılanı İslam dinine yapılan referanslardır.Zaten Kürdistan’ı sömürgeleştiren dört devlet de entegrasyon dinamiği olarak İslamı kullanma konusunda uzmandır.İslamiyet sömürgeciler tarafından öylesine ustalıkla kullanılıp Kürdistan toplumuna nüfuz etmesi sağlanmıştır ki bugün Rojava’daki Kürdistanlılara barbarca saldıran selefi çeteler içerisinde pek çok Kuzey ve Güney Kürdistanlı mankurtlaştırılmış genç bulunmaktadır.Kürdistan’ın statü edinmesinin en büyük düşmanı,uluslaşma ve modernite karşıtı bu işbirlikçi İslami anlayışın teşhiri inançlı/inançsız ayırtedmeden tüm Kürdistanlıların yurtseverlik görevidir.
Bir diğer entegrasyon dinamiği de bugüne tercümesi BDP-HDP denklemi olan Türki sol ve halkların kardeşliği edebiyatıdır.Kürdistanlılar elbette Türkiye halklarıyla dostturlar ama Türkiye’de sol üretmek Kürdistanlıların değil Türkiye halklarının işidir.Talan ve işgal ekonomisi üzerinden uluslaşan ve başka halkların vatanlarını sömürgeci boyunduruk altında tutma konusunda bırakın itirazı,kendi ulus-devletine en ciddi desteği sunan Türki halkların “sol” üretme kapasitesi yoktur.Kürdistan ve Kıbrıs özgürleşmedikçe Türki halkın solla tanışması da mümkün olmayacaktır.Ciddi bir tarihsel arka planı olan bu eksikliği giderme işi Kürdistanlıların omuzuna binmesi gereken bir yük değildir. Gezi Protestoları nedeniyle cezaevine konulan gençlerin üçte birinin Dersimli olduğu yolundaki bilgiler Kürdistan gençliğinin bu entegrasyon dinamiği üzerinden nasıl manipule edilebildiklerini de ortaya koymaktadır.Legal Kürdistani hareketin odaklanması gereken şey Türkiyelileşme,Türkiye partisi olma değil,Kürdistanileşme ve Kürdistan partisi olmaktır.Binbir bedelle bugüne ulaştırılmış legal kurumlar kendi halkını örgütlemede yetersiz kalmış yarı kemalist kadrolara rehberlik mevkileri veya makamlar sunma yeri olmamalıdır.Legal Kürdistani hareket kendisini bu anlamsız/verimsiz Türkiyelileşme tartışmalarından soyutlamalı ve asıl işi olan Kürdistanlıları örgütleme işine hız vermelidir.Bu bağlamda legal Kürdistani hareketin süreklileşen seçim barajının düşürülmesi talebi de yerinde bir talep değildir ve TC Başbakanı “çalışın,barajı geçin” derken haklıdır. En az 20 milyon Kürdistanlının yaşadığı TC sınırları içerisinde %10 seçim barajından dertlenmek anlamsızdır.Seçim barajını aşmanın ve Kürdistan’da legal Kürdistani hareketten daha fazla oy alan TC’nin iktidar partisiyle mücadelenin yolu alternatif siyaset kanalları açarak Kürdistan’da iktidarlaşma;Türk metropollarında ulusal temelde daha atak bir örgütlenme ve mevzilenme perspektifidir.Legal Kürdistani hareketin Anadilde Eğitim Talebi entegrasyonla mücadelede en stratejik olgudur ve TC tüm kurumlarıyla bu talebin uygulamaya dönüşmemesi için elinden geleni ardına koymayacaktır.Anadilde Eğitim Talebini tüm Kürdistanlıların ortak talebine dönüştürmek ve Kürdistan ve Türkiye’deki tüm Kürdistanlıları örgütlemek perspektifi legal Kürdistani hareketi barajın çok ötesine taşıma potansiyeline sahiptir.
Entegrasyonla mücadele en az asimilasyonla mücadele kadar önemlidir.Türk metropollerindeki Kürdistanlıların gettolaşmalarının zaman içinde dağı(tı)lacağını,ikinci ve üçüncü kuşaklarda Türki etkinin ve entegrasyonun Kürdistani kültürü bastıracağını hesaba katmak gerekiyor.
ZULKUF AZEW, 26.08.2013
Son Haberler
Sayfalar
Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:
Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.
Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)
Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.
Emperyalizm Üzerine Notlar-3
Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme
Soru 3:
Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır
Cevap:
Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.
Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?
Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine
Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.
“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2
Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.
İdeolojik Netlik ve Örgütlülük
Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.
AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.
Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.
Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.
Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)
Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.
ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...
"Sol Kal Sol Yaşa"
Sol tatile gitmişken...
Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır saldırılara maruz kalıyorken...
seçimlerle siyaset yapmak istiyen devrimcilerde proletaryaların her geçen gün ağırlaşarak hissettiği solcusuzluğa karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...
fırsatta buyken... fırsatta buyken...
yazın gitsin kız... yazın gitsin...
abrüst... falan filan...
sanat da diyin gitsin.
Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)
Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.