Ukrayna Üzerinde Emperyalist Savaş Ve Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı
M. Oruçoğlu’nun Gazete Patika’da “izlememiz gereken politika gayet berraktır” başlıklı bir makalesi yayınlandı.[1] Adı geçen Makale’de, ilginç saptamalar söz konusu. Bunlardan biri; “Türkiye’de emperyalist işgalleri destekleyen devrimci bir kuşağın oluşmasına yol açtı”.
Bu eksik bir belirleme. Rus Sosyal emperyalizmin 1968 Macaristan müdahelesini ve 1979 Afganistan işgalini destekleyen “devrimci” kuşaklar da vardı. Yani, sorun neoliberal politikaların uygulandığı “küreselleşme” adı verilen politikalarla başlamadı. Sınıfsal ve ideolojik kökeni eski ve hatta daha da eski. 1. Dünya savaşında Kautsky başta olmak üzere emperyalist hükümetlerin kerhen ya da açıktan emperyalist savaş politikasını onaylayan bir “devrimci” kuşak vardı. Bugün Rus emperyalizmin Ukrayna işgalini destekleyen bir “devrimci” kuşak varsa, onun ideolojik kaynağı yüz yıl öncesine dayanıyor. Yani, bu yeni bir şey değil. Emperyalist politikaların peşine takılan, onda “ilericilik” gören küçük burjuva oportünist-revizyonist ideoloji, “küreselleşme” ile ortaya çıkmadı. Öncelikle bunu görmek gerekiyor.
Oruçoğlu, kendi kafasındaki “devrimci kuşağa”, “Ukrayna hükümetini açıktan desteklemeyi” ve bunun “berrak ve devrimci bir tavır” olduğunu öğütlüyor. Ve bunun ulusların kendi kaderini tayin hakkı (UKKTH)’nın bunu gerektiğini iddia ediyor.
Yanılıyor. Hem de kötü bir şekilde. Son gelişmeleri, Japon işgaline karşı ÇKP-Çan Kay Şek “ittifakına” benzetiyor.
Sırasıyla gidelim.
- Rus emperyalistlerinin Ukrayna’yı işgali hiç bir şekilde desteklenemez. Bu emperyalist bir işgal ve (Ukraynalı komünistlerin nitelediği gibi) Ukrayna halkına karşı işlenen canice bir suçtur ve sert bir şekilde karşı çıkılmalıdır. Komünistler bunu yapıyor.
- Komünistlerin çağrısı şöyledir:
-Ukrayna’da savaş derhal durdurulsun!
-Rus emperyalizmi askeri birliklerini Ukrayna’dan derhal geri çeksin ve Ukrayna’ya savaşla verdiği zararları ödesin!
-Bütün emperyalistler (NATO birleşenleri de dahil) elini Ukrayna’dan çeksin!
-Ukrayna’nın tarafsızlık durumu korunmalı!
Silahlanmalar ve toplumların (özellikle Batı Avrupa’nın), burjuvazinin emperyalist çıkarları için askerileştirilmesi derhal durdurulsun!
- Ukrayna hükümeti bu savaşta desteklenemez. Yani, onun gerici-faşist emelleri desteklenemez. Bunun UKKTH ile hiç bir ilişkisi yoktur. UKKTH demek, ezilen ulus burjuvazisinin gerici emellerinin desteklenmesi anlmını asla taşımaz. Ya da emperyalistler arası çatışmada birinin yanında saf tutan bir gerici devletin desteklenmesi anlamına gelmez.
Rus işgaline karşı çıkmak, UKKTH ile doğrudan bağlantılı ve aynı zamanda anti-emperyalist ve anti-işgalci bir tavırdır. UKKTH, bir ulusun özgürce kendi kaderini tayin etme hakkıdır. Bu, onun üzerinde her türlü baskıyı ve engellemeyi reddeder. Ama, aynı zamanda bu, komünistler açısından, o ulusun gerici emellerini, komünistlere karşı olumsuz tutumunu, işçi sınıfı düşmanlığını desteklemeyi gerektirmez, tersine kararlı bir şekilde teşhir etmeyi gerektirir.
İşgale uğrayan bir ülkenin işgale karşı çıkmasını desteklemek ve işgalci güce karşı mücadele etmek komünistler için bir ilkedir. İşgale uğrayan ülkenin burjuva yönetimi komünistlere hiç bir hakkı tanımıyorsa ve hatta bütün demokratik hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmışsa, o ülke burjuvazisinin yanında yer alınmaz ve bu direniş desteklenemez. İşgal edilen bir ülkenin burjuva yönetiminin işgale karşı mücadele etmesi, direnmesi ve savaşmasının haklı olması, daha doğrusu böyle bir hakkının olması, “kayıtsız şartsız” bu direnişin desteklenmesini getirmez ve getirmemelidir. Var olan somut durum, emperyalist ülkeler arasındaki çelişmeler ve emperyalistlerin bu ülke ile ilişkilerinden bağımsız bir tavır belirleme, sınıfın ve genel anlamda ezilen halkların çıkarlarıyla çelişir.
İşgale uğrayan Ukrayna hükümeti faşist-gerici ve aynı zamnda (esasta) ABD, İngiltere ve AB emperyalistlerinin kukla bir iktidarıdır. Ve Ukrayna nezdinde emperyalist bloklar arası bir kapışma söz konusudur. Buradaki savaş salt Rus emperyalistleri ile Ukrayna gerici-faşist yönetimi arasında değil, daha büyük bir emperyalist savaşa doğru giden, NATO savaş örgütü içinde birleşen Batılı emperyalistler ile Rus emperyalitleri (ve Çin) arasındadır. “Ukrayna Savaşı”, Ukrayna ile Rusya arasından daha ilk günden itibaren çıkmıştır. Çünkü bunun eveli vardır. Rus emperyalizmi ile ABD ve batılı emperyalistler arasındaki “Ukrayna Savaşı” –bir tarih vermek gerekirse- 2003’den beri devam etmektedir. Şimdi ise doğrudan silahlı çatışmaya dönüşmüş durumdadır. Sadece ABD hükümetinin, Ukrayna için “33 milyar dolarlık askeri ve insani yardım”[2] açıklaması bile dikkate alındığında, bu savaşın kimler arasında sürdüğünü göstermeye yeter.
Ukrayna üzerinde sürdürülen emperyalistler arası savaşın bu karakteri görülmeden, soruna dogmatik bir şekilde yaklaşmak, daha baştan yanlış tavırları da beraberinde getirir.
Oruçoğlu, Japon işgaline karşı ÇKP (Mao Zedung önderliğindeki Çin Komünist Partisi) ile Gerici Çan Kay Şek arasındaki ittifakı örnek vererek, gerici-faşist NATO’nun kukla hükümeti Ukrayna hükümetini desteklenmesini öneriyor.
Oysa, “komünistlerle ittifak ve komünistlere karşı savaş” gibi, arada nitel bir fark var. Oruçoğlu, bu “nitel” farkı kendisi görmediği gibi, okuyucunun da görmemesi için araya “berrak”lığı engelleyecek dogmatik bir bir tül çekiyor. İşçi sınıfı bu tülü, 2. Enternasyonal’in 1907 Stuttgart ve peşinden 1912’de Basel toplantılarında çöpe atmıştı. Bu kararların uygulanmaması, 2. Enternasyonalin çöküşünü de beraberinde getirdi.
Çan Kay Şek ÇKP’nin bütün önerilerini kabul etmiştir.
Çan Kay Şek’in kabul ettiği koşullar:
“(1) Guomindang’ı ve milli hükümeti yeniden örgütleyerek, Japon yanlısı grubu atmak ve Japon aleyhtarı unsurları kabul etmek;
(2) Şangahay’daki yurtsever önderleri ve diğer bütün siyasi tutukluları salıvermek ve halkın özgürlüklerini ve halklarını güvence altına almak;
(3) ‘Komünistleri bastırma’ siyasetine son vermek ve Japonya’ya karşı direnmek için Kızıl Orduyula ittifak yapmak;
(4) Japonya’ya karşı direnme ve ülkeyi kurtarma siyasetini saptamak için, bütün partilerin, grupların nüfusun bütün kesimlerinin ve orduların temsil edildiği bir milli kurtuluş konferansı düzenlemek;
(5) Çin’in Japonya’ya karşı direnmesine yakınlık duyan ülkelerle işbirliğine girmek; ve
(6) Ülkeyi kurtarmak için diğer özel yöntem ve araçları benimsemek.”[3]
Çan Kay Şek, bunları kanbul ettikten sonra “ittifak” yapılmıştır. Her şeyden önce ittifak sırasında komünistlere karşı savaşmayacağını kabul etmiştir.
Oruçoğlu’nun bir başka örnek verdiği İtalyan işgaline karşı Enver Hoca liderliğindeki AEP ile milliyetçi Balli Kombetar birliklerinin bir kaç aylık “ittifak” (Ağustos-Eylül 1943) kurması’da, ÇKP’nin Çan Kay Şek ile ittifak kurma ilkeleriyle aynıdır. Yani, komünistlerin tanınması ilkesi vardır. Milliyetçi Balli Kombetar, İtalya yenilince, Alman işgalici güçlerin yanında yer alarak silahlarını komünistlere çevirmiş ve AEP (Arnavutluk Emek Partisi) bunun üzerine ittifakı bozarak, emperyalist Alman işgalcileriyle birlikte hareket eden Balli Kombetar’a karşı da savşmıştır. Bu gerçekler varken, (esas olarak ABD denetiminde olan) günümüz Ukrayna yönetiminin tavrıyla, komünistler ile ittifak yapan Çan Key Şek’in tavrını aynılaştırmaya çalışmak, sorunun özünü saptırmaktır.
Günümüz kukla Ukrayna yönetimi, savaştan çok önce komünistleri yasaklamış, SSCB’nin tüm sembollerine karşı savaş açmış, yıkmış, yağmalamış ve azınlıkta olan ulusların dilleri de dahil her şeylerini yasaklayarak, Avrupa’nın orta yerinde bir Neonazi ülkesi yaratmayı hedeflemiştir.
Ukrayna yönetimi, ülkesinin bağımsızlığı için değil, ülkeye bütünüyle NATO’nun (başta da ABD) başını çeken emperyalist ülkelerin egemenliği için savaşmaktadır.
Bu belirgin ayrıntılar görülmeden, bu yönetimin açıktan desteklenmesi, sınıf işbirliğinden öte, NATO güçlerinin emperyalist amaçlarını gözardı etmektir. Anarşist düşünce yapılı küçük burjuva sol liberalizmin, tepkisel gibi gözüksede, özünde, kaynağı, burjuva liberal ideolojisidir.
Ukrayna burjuva devletinin “haklı meşru direnişi”nin desteklenecek hiç bir yanı yoktur. Bunu desteklememek, Rus emperyalizminin işgalinin desteklemek ya da “haklı” görmek anlamına asla gelmez. Ukrayna’da desteklenecek olan, proletaryanın ve emekçilerin emperyalist Rus işgale karşı mücadelesidir. Oradaki komünistlerin görevi, esas olarak Rus işgaline karşı mücadele ederken, kendi gerici-faşist devletine karşı da mücadele etmeldir. Ancak, ne zaman ki, Ukrayna burjuva devleti komünistlerle ittifaka yanaşır ya da onların örgütlenmelerini yasaklamaz, o zaman komünistlerin esas baş düşmanı işgalci güç olur.,
Oruçoğlu’nun, “Ukrayna’nın mevcut işgale karşı haklı direnişini desteklemek..” görüşü, Ukrayna somutunda, Rus işgaline karşı, ABD, İngiltere, AB emperyalistleri ve NATO dahil baş savaş kışkırtıcısı tüm batılı emperyalistler ile aynı safta yer almak ve onların çıkarlarına hizmet etmek demektir. Oruçoğlu, ilkeleri somut olgulardan çıkarmak yerine, somut durumu ilkelere uydurmaya çalışan dogmatikliği, sapla samanı birbirine karıştırdığı gibi, ML ilkeleri ise emperyalistler arasındaki kapışmada, bir emperyalist bloğa karşı diğer emperyalist bloğunun safında yer almayı “berrak” bir siyaset olarak sunuyor.
“Uluslararası finans sermayenin” dünyanın her karış toprağına hükmettiği bir koşulda, soruna ulus burjuvazisinin penceresinden değil, başta Ukrayna ve Rus işçi sınıfı olmak üzere uluslararası proletaryanın sınıf çıkarları açısından bakılmalıdır.
Anarşist, otorite tanımayan küçük burjuva ideolojilerinin, koşulları göz ardı eden taktik ve strateji belirlemeleri “berrak” bir tavır olarak sunulması, bu “tavrın” komünistler için sınıf uzlaşmacı tavır olduğu da bir kadar berraktır.
Ve makaleyi şöyle sonlandırabiliriz: Emperyalistler arası çatışma, ML ile bağları iyice zayıflamış (burjuvaziyle proletarya ideolojisi arasında kalan) küçük burjuva “devrimci kuşağa” iki seçenek bırakıyor: emperyalist bloğun birinden birini seçeceksin. Oysa, proletaryanın bu konuda tavrı nettir. Emperyalistler arası kapışmada, “berrak tavır,” birinden birini desteklemek değil, ikisine karşı da işçi sınıfı ve halkların direnişini destekleyerek ve güçlendirerek sosyalizm mücadelesini geliştirmektir.
[1] www.gazetepatika18.com/izlememiz-gereken-politika-gayet-berraktır/2022.04.17
[2] www.bbc.com./türkce/22.04.28
[3] Mao Zedung, Seçme Eserler C.1, sf. 327, Aydınlık Yayınları
Son Haberler
Sayfalar
Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?
Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.
Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.
Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)
Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.
Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)
Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.
Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)
Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.
Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)
Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.
Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)
Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.
Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)
Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.
Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi
İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.
Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç
Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.
Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:
Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...
Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor.
Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:
“Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)
Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)
Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.
Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.