Yaşanmakta olan, ikili hukuk denkleminde,bir ara rejim midir?
Resmi adıyla, “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne, günlük kullanım diliyle “tek adam diktatörlüğü”ne geçişle birlikte ve özellikle de ırkçı faşist-kontra bir odak partisi olan MHP katılımıyla oluşturulan “Cumhur İttifakı” iktidarı altında; sistemin, Anayasasında kendisini tanımlaya geldiği ve iyi kötü ve de taklidi de olsa, bir şekilde uygulanmaya çalışılan “laik” ve Anayasal “hukuk Devleti” prensipleri, adım adım terk edilmeye başlandı.
Sistemin işleyişinin ana omurgasını oluşturan “evrensel hukuk normları”, “bağımsız yargı” ve “kuvvetler ayrılığı” ilkeleri tamamen terk edilerek; yerine, Diktatör ve ırkçı faşist ortağının anlık ve stratejik çıkarlarına göre düzenlenen “Kanun Hükmünde Kararnameler”, siyasal iktidarın buyruklarına tabi bir yargı erki ve yine “yasama erki” olarak Büyük Millet Meclisinin de devre dışı bırakılmasıyla, tüm yetkinin tek elde toplandığı bir sistem ikame edildi.
Keza sistemin işleyişi açısından bir “sigorta” fonksiyonu oynayan “TBMM”, “Danıştay”, “Sayıştay”, “Anayasa Mahkemesi” ve keza uluslararası yargı erkleri olan AHİM, AGİT vb gibi denetleme kurumları da devre dışı bırakılarak, tam şef tipi bir keyfi yönetime geçilmiş oldu.
İşine geldikçe mevcut Anayasaya ve hukuka uyulmasını isteyen ve bunu bir yaptırım gücü olarak kullanan, işine ve çıkarlarına ters düşen karar ve içtihatlar olduğunda da bunları bir paçavra gibi kaldırıp bir kenara atabilen boyutlara varmış olan, çifte standartçı bir “hukuk” anlayış ve pratik tutumu.
Öte yandan, yarım yamalak ve de çarpık da olsa yine de mevcut Anayasa’nın bir buyruğu olan “Laik Devlet” olma prensibinin tabutuna “son çivi” de dini değerler temel alınarak düzenlenen yeni “eğitim-öğretim programı” ile çakılmış oldu. Çünkü bu “Müfredat” ile hem eğitim-öğretim artık farklı bir hukuk ile düzenleniyor ve hem de bununla, mevcut Anayasaya göre yasak olan, dinci değerleri baz alan bir hukuk sistemi dayatılmış oluyor.
Bütün bunlardan da rahatlıkla anlaşılacağı gibi; tam anlamıyla ikili bir hukuk durumu yaşanmaktadır: Bir tarafta, yürürlükte olan mevcut Anayasa, yasalar ve tarafı olunan Uluslararası Yargı Sözleşmeleri ve Evrensel Hukuk Normları, diğer tarafta, bunları hiçe sayan fiili dayatma ve uygulamalar.
Bundandır ki hem bir Anayasal kriz durumu sözkonusu ve bu, sistemi esasen de kilitlenmiş durumda ve hem de bu ikili hukuk, zorunlu bir sonuç olarak, rejimde; “ara rejim” özellikleri gösteren bir durum oluşturuyor.
İçinden geçilmekte olan sürecin bu ayırt edici özelliği, rejimin ne kadar da kırılgan bir durumda olduğunun, çıplak bir ifadesi olarak da okunabilir elbet.
Bu, bir bakıma; öz ile biçim arasında oluşan muazzam tezatlık halidir! Yani bir yanda adeta her şeye muktedir ve sistemin ihtiyacını duyacağı her türlü düzenlemeleri bir kararname veya bir buyruk ile anında yerine getirebilme pratikliği ve kudretini kendisinde toplamış “tek adam diktatörlüğü” var ve ama öte yanda da sistemin temel direğini oluşturan kural ve nizamlar sisteminin ortadan kaldırılmasıyla, sistemin içine sokulduğu güvencesizlik, hukuksuzluk, adaletsizlik, liyakatsizlik ve istikrarsızlık hallerinin oluşturduğu kaosun, sistemi kendi içinde adeta çökertme noktasına sürüklemiş olması hali var.
Bu olgu; hâkim sınıf klikleri arasında kıyasıya sürecek çok çetin bir kapışmaya da “özel bir saha” oluşturma karakterindedir. Nitekim hem Cumhur İttifakının kendi içinde ki ve hem de muhalefette olan klikler ile iktidardakiler arasında bu yönlü ciddi kapışma emareleri fazlasıyla oluşmuş durumda.
Keza bu olgu; çok aleni bir şekilde, yönetme yetkisini elinde bulundurmakta olan “muktedirin”, kucağında, ciddi şekilde, artık bir, “yönetememe krizi” olduğunun da ifadesidir.
Yaşanan ekonomik krizden ötürü halkın genelinin, başta Kürt halkına uygulanan sömürge hukuku nedeniyle özelde Kürt halkının ve keza dinci yobazlığın her geçen gün tırmanarak artan yükselişi nedeniyle başta Aleviler olmak üzere, seküler yaşamdan yana halk kesimlerinin artan bu anti-demokratik uygulamalar nedeniyle artık bu şekildeki bir yaşama giderek artan öfke ve tepkileri de bu içinden geçilmekte olunan sürecin bir başka önemli ve ayırt edici özelliği olarak okunabilir.
Sürecin çok önemli bu iki özelliği, devrimci sol-sosyalist ve komünist güçlerin önüne, devrimci bir durumun oluşması için gerekli olan, malum o üçüncü koşulun da oluşabilmesini kolaylaştırıp, hızlandırma adına, devrimci siyasal mücadeleye var güçleriyle asılma ve devrimi örgütleme görev ve sorumluluğunu koymaktadır, demek, herhalde ki son derece isabetli olacaktır.
Halil Gündoğan
Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.
Son Haberler
Sayfalar
Bir Tabut Daha Çıkmasın Diyorsak… – Hevi Devrim
Bir hafta içinde hapishanelerden üç tabut çıktı. İlki Garibe Gezer’indi. Hani yaz aylarında süngerli odada işkencenin her türlüsü ile, taciz ve tecavüzle, teslim alınmaya çalışılan Garibe Gezer. Yaşadıklarına bedenini ipe gerip bir protesto eylemiyle karşı çıkan Garibe Gezer.
Bir Canavarmışım Gibi Subaylar Beni Görmeye Geliyordu
İnsanlık tarihinin en korkunç işkencelerinin yaşandığı Diyarbakır Cezaevi'nde hapis yatmış 700 kişinin verdiği suç duyuruları üzerine geçtiğimiz günlerde Diyarbakır Başsavcılığı bir soruşturma başlattı.
Savcılık, suç duyurusunda bulunanların ifadelerini almaya başlarken Adalet Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı'na başvurarak, dilekçelerde adı geçen işkencecilerin şu an nerede bulunduklarına dair bilgi istedi.
Hücrem demir, yürek demir! (Nubar OZANYAN)
Amed Zindanı’nda ağır zulüm koşullarında mısralara dökülen acılar, ortaya konan direniş kavganın ve onurun şiiri olur. Yıllar geçmesine karşı halen kulaklarımda çınlar. İşkence ve zulmün vicdansız ve sınırsız olduğu Amed Zindanı’nda duyarlılıkla okuduğumuz sevgili Hasan Hayri Aslan arkadaşın şiiri gelir aklıma.
Aradan kırk yıl geçmesine karşı zayıflayan hafızama ilmik ilmik işlenen mısralar kavga kimliğimin parçası oluyor.
Elimiz Yakanızda, Kavgamız Yüreğinizde Korku Olacak !(Hülya Onur)
Tam betimleme olmayabilir belki ama „Bir toplumun demokrasi düzeyini anlamak istiyorsanız cezaevlerine bakın…‘ mealinde bir söz vardı. Buna kadınları da eklemek yerinde olurdu. Çünkü toplumun ana öğesi, bir çok alanda öncüsü ve var edici öznesi, en çok üreten ama emeğinin en az görüleni, görünmez emeğin sahibi kadın sadece sistemin değil, sistemin çok yönlü imtiyaz tanıdığı erkeğin de sömürü ve baskısını üzerinde hisseder, yaşar.
TKP-ML Avrupa Komitesi: “Avrupa Konferansımız Başarıyla Gerçekleştirildi!”
“Güçlü Bir Örgütlülükle Daha Büyük Adımlar Atalım” Şiarıyla Düzenlediğimiz
Avrupa Konferansımız Başarıyla Gerçekleştirildi!
Partimizin 24 Nisan 2019 tarihinde açıkladığı 1. Parti Kongremiz, tüm faaliyet alanlarının yeniden ve daha ileri düzeyde örgütlenmesi için konferanslar düzenlenmesi kararı almıştı.
Kapitalizm: Kriz, Faiz, Enflasyon Ve “Karanlık Ormanda Islık Çalmak”
Başlığa bakılırsa, kapitalizm kriz ve enflasyondan ibaret olduğu sonucuna varılabilir. Elbette bu eksik ve tam olarak kapitalizmi anlatmaz. Kapitalizm toplumlar tarihinin belli bir sürecinde ortaya çıkan ve kendisinden önceki toplumlar gibi belli bir yaşam süreci olan geçici toplumsal bir sistemdir. Gelinen aşamada, işçi sınıfı ve doğanın üstüne bir kabus gibi çöken bu sistemin ömrünü, burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki sınıf mücadelesi belirler. Bu anlamda da, kapitalist sistem sonsuz değildir ve bütün koşullar bu yüzyıl içinde işçi sınıfı tarafından yıkılacağını göstermektedir.
Monte Melkonyan (Komutan AVO) Nubar Ozanyan
Tarihe bakalım. Her halkın mutlaka kahramanları vardır. Egîdleri vardır. Özgürlük düşünde yaşattığı ve büyüttüğü birer Che’si vardır. Yerkürede zulüm ve adaletsizlik var olduğu sürece Egîdler ve Cheler asla eksik olmayacaktır.
Yirminci yüzyılın en utanç verici soykırımını yaşayan Ermeni halkının da Egîdleri yani fedaileri olmuştur. Fedai adını, özgürlük uğruna canını feda etmekten çekinmedikleri için almışlardır. Nasıl ki, Kürtlerin fedaileri ve fedai hareketi varsa Ermeni halkının da fedaileri olmuştur. Ve disiplinli bir fedai hareketi yaratmışlardır.
Kırk Katır Yerine Kırk Satır Ya Da Sosyalizm! (Arif Alıç)
Burjuva kesimlerde, özellikle de Erdoğan iktidarına karşı çıkan burjuva liberaller içinde, sistemin niteliği ile ilgili olmayıp, sistemin biçimsel yönüyle ilgili bir tartışma sürmektedir.
Başını CHP’nin çektiği burjuva muhalefet partilerinin de sorunu, tekelci kapitalist devletin korunması ve sadece hükümetin değişmesi yönündedir. Devletin temellerine yönelik saldırılara, iktidarı ve muhalefetiyle bütün tekelci burjuva partileri karşıdır.
AKP’nin Gitmesi Çözüm Mü?
TC devletinin ’90lı yıllarda içinden çıkmakta zorlandığı ekonomik ve siyasi bir dizi kriz sonrasında, temelleri bir grup Refah Partilinin 1998 yılında ABD ziyaretiyle atılan AKP iktidara getirilmişti.
Geride kalan yaklaşık 20 yıllık süreçte Türkiye hakim sınıfları AKP’den maksimum fayda elde ederlerken; işçi sınıfı ve emekçiler ise bugünlerde daha görünür şekilde ortaya çıkan sefalet ve işsizlik koşullarında yaşamaya mecbur edildiler.
TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:PKK’nin 43. Direniş Yılını Kutluyoruz!
Partiya Karkêran Kurdistan-PKK’nin (Kürdistan İşçi Partisi) 43. kuruluş yılını en içten devrimci duygularımızla selamlıyor, geliştirilen mücadelede, elde edilen kazanımlarda başarılarının devamını diliyoruz.
Kristal geceler, kırılan ve sokaklara yayılan camlar (Nubar Ozanyan)
Tarihe geçen kanlı katliamlardan biridir, Kristal Gece. 1938 yılının 9 Kasım’ı 10 Kasım’a bağlayan gecesi, Naziler tarafından Yahudilere karşı düzenlenen saldırılarda ev, işyeri, okul, hastane, sinagog ve mezarlıklar yakılıp yağmalandı. Yahudilere karşı sürek avı başlatıldı. Ardı arkası kesilmeyen yağmalama, kundaklama, tutuklama ve pogromlar devam etti. 30 bin Yahudi erkek, “Yahudi olmak” suçundan tutuklandı. Yüzlercesinin ortadan kaybolduğu toplama kamplarına gönderildiler. Okullar, kamuya açık mekanlar Yahudi genç ve çocuklarına yasaklandı.