Yaşar Kemal'in ardından: Ali Murad’a “Emmim” der :Nazar Büyüm

Galiba 1964. Belki ’65. Beyazıt’taki Marmara Sineması’nda TİP gecesi var. Sahne balonlarla süslenmiş. Sıra onda, konuşma sırası, Yaşar Kemal’de. Sahneye çıktı, bir iki söz söyledikten sonra, eline yeşil bir balon geçirdi. “Bu işte kapitalizmin, burjuvazinin balonu! O balonu söndüreceğiz!” diyerek balonu çimdiklemeye başladı. Ne yapsa patlamıyor lanet balon. Uğraş, didin, sonunda gümledi. “İşte görüyorsunuz, kolay değil kapitalizmin balonunu patlatmak,” gibi sözlerle bu zorlu uğraşı açıklamaya girişti. “Bu da işte bizim balonumuz, sosyalizmin kızıl balonu,” diyerek kırmızı balonu eline alır almaz, güüümmm, balon patladı. Salon, tüm yoldaşlar kahkahada...
Yaşar Kemal’i 1963’te tanıdım. Büyük, tanınmış bir yazardı çoktan. Şurda burda karşılaşırdık, en çok da Cağaloğlu’nda ve Parti’de rastlaşırdık. Yıllar sonra Adam Yayınları’nda yazarımız oldu, tüm kitaplarını, bu arada uzun yıllar arkasından yazdığı Bir Ada Hikayesi dörtlüsünün ilk üç kitabını yayımladık: Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, Karıncanın Su İçtiği, Tanyeri Horozları. Birkaç yıl aradan sonra Yaşar dördüncü ve son cildi de yazdı, yayımladı: Çıplak Deniz Çıplak Ada (Yapı Kredi Yay.)
50 yıllık karısı Tilda aynı zamanda Yaşar’ın kitaplarının çok yetenekli çevirmeniydi. Denebilir ki Yaşar Kemal adının dış ülkelerde gördüğü büyük saygının bir bölümü, oldukça önemli bir bölümü, Tilda’nın yetkin edebi çevirilerinden ileri gelir. Çünkü Yaşar’ın dilini hangi dile çevirmeye kalksanız zorlanırsınız, onun kendine özgü inanılmaz renklerle örülü bir Türkçesi vardır, hiç bir yazar bu konuda Yaşar’ın diliyle, onun betimlemeleri, benzetmeleriyle aşık atamaz. Yarattığı taptaze, görülmemiş sıfatlar, tamlamalarla bezeli olduğu halde hiç yadırganmayan bir söz ve sözcük dağarcığıdır onunki. Boşuna değil, Yaşar Kemal’in dili, dil özellikleri, anlatımda eriştiği zenginlik Alpay Kabacalı’dan Altan Gökalp’e, Emin Özdemir’e pek çok dil ve anlatım delisinin yazılarına, kitaplarına konu oldu.
Yıl 1986. Mevsim -galiba- kış. Dost-arkadaş 6-8 kişi Şile’ye gittik, hafta sonu için. Kendini “Yatılı Meyhane” olarak tanıtan Değirmen Otel’e indik. Daha çantaları yeni taşıyorduk ki, lobiye inen merdivenlerde Yaşar Kemal’i gördüm... Çığlık, kıyamet, sarıştık. “Yahu, demircinin oğlu, bu ne iştir, daha şimdi, şu anda İnce Memed 4’ün son noktasını koydum, roman tamamlandı, aşağı iniyorum, karşıma çıktın!”
Şimdi aklımda yok, biz de bir şeyi kutlayacağız herhal ki, birkaç şişe Moet Chandon getirmişiz. Onları Yaşar’dan gizli mutfağa verdim. Şampanya soğutuldu, kadehler de, sonra toplaştık, şişeler açıldı, İnce Memed 4’ün tamamlanmasını kutladık. Sonra, yıllarca, ne zaman karşılaşsak orda bulunanlara dönerek, “Benim için şampanya patlatmış adamdır,” diye anlattı Yaşar.
Yaşar Kemal’le ilgili benim söyleyeceklerim birkaç AGOS doldurur.
1998’de Şile’ye taşınırken arkadaşlarıma, dostlarıma bir alan ayırdım, adını ‘Arkadaş Korusu’ koyarak. Beni ta Halkalı yakınlarındaki evine götürdü, çeke çeke. Birlikte Arkadaş Korusu için seçip ayırttığı üç fidanı görmeye gittik. Cebinde akrep var denir ya, öyle cimridir; paraya kıymış, en gösterişli, kalıcı ibre yapraklıları seçmiş, seçtirmiş. Şile’ye getirip yerine yerleştirdik. Bugün boyları 5-6 metreyi aşmış ağaçlardır Yaşar’ın ağaçları.
Ali Murad daha küçücüktü. Yaşar her gittiği yerden, İsviçre’den, Fransa’dan, Almanya’dan ona küçük armağanlar getirirdi mutlaka: Bir çakı, bir fener, bir bileklik...
“Bunlar Ali Murad Emmi’min,” der, o malum sesi, söyleyişiyle gözü de yüzü de güler.
Telif kazancını yayınevinden aldıkça, “Allah tuttuğunu dolar etsin,” der, gene kıs kıs güler.
Bir Ada Hikayesi dörtlüsünün üçüncü cildini, Tanyeri Horozları’nı okuyorum. Daktilodan taze çıkmış. Bazı yerleri daha sonra konuşmak için işaretliyor, tekrarlar, unutmalar varsa onlara bakıyorum. Romanda ilerledikçe ne göreyim, Ada’ya yeni biri geliyor, bir demirci, elinden her iş gelir, adı Arsen, üç kaburgası ve kürek kemiğinin yarısı yok, çalışkan bir usta. Yani babam, babam Demirci Arsen Usta.
Yaşar benim demirci oğlu olduğumu bilir, bilir ama, babamın hastalıklardan, ameliyatlardan gelen bu halini bilmez, bilemez. Ben söylemedim. Kimse de bilmez ki söylemiş olsun.
Apar topar onu aradım, geldi. “Yahu Yaşar, aptal olduğunu bilirdim lakin medyum, müneccim olduğunu bilmezdim! Bu nasıl iş?” diyerek bu insan çakışmasını, rastlantıyı söyledim. Derinden gelen bir kapkaha patlattı: “Yahu söyledin ya işte, bana malum oldu. Artık şimdi erdiğime inanırsın!”
Küçük Parmakkapı Sokak’taki yayınevi binasında bir basın toplantısı düzenledik, yıl 1997. Yaşar Kemal’e sayısız uluslararası ödülünden ikisi daha verilmiş, Frankfurt Kitap Fuarı’nın Alman Yayıncılar Birliği Ödülü, ayrıca Berlin’deki Frei Üniversitesi’nden Fahri Doktorluk. Pek çok kamera, muhabir, masada Yaşar’la yan yana oturuyoruz. Toplantıyı açtım: “Hoşgeldiniz. Bugün gene hepimizi mutlu eden, çok önemli bir kutlama için buradayız. Yaşar Kemal’e Almanya’dan iki önemli ödül daha geldi. Bunu kutluyoruz.
“Yazarlar, şairler, müzisyenler, ressamlar karanlıkta bize yol gösteren yıldızlardır. Umutlarımızın kırıldığı anlarda, kendimizi yitik duyduğumuz zamanlarda bize o yıldızlar yol gösterir, yolumuzu o yıldızlar aydınlatır.
“Kimi büyük sanatçılar ise yalnız tek bir yıldız değil, takımyıldızlar, yıldız takımadalarıdır. İşte Yaşar Kemal de öyle bir yıldız takımadasıdır. Hangisi derseniz, Büyük Ayı...” der demez, masanın altından ayak bileğime bir tekme yedim, “Ulan eşoğlusu!” iltifatıyla birlikte. Akşam yayınlandı, duyuldu...
Ara Güler’le Yüzlerinde Yeryüzü kitabını hazırlıyoruz. “Yaşar bir önsöz yazsa buna,” dedim. Ara, “Çok iyi olurdu, ama sanmam, yazmaz,” dedi. Yaşar yazdı, hem de ne önsöz... Başlı başına bir Ara Güler destanı...
Sevdiğimiz, hayranlık duyduğumuz bir yazar o. Büyük bir yazar. Ne eskide ne bugün eşi benzeri olmadı Yaşar Kemal’in Türkçe edebiyatta. En sevdiğim romanı Ortadirek, en beğendiğim derlemesi, yazdığı Önsöz’le birlikte, Ağıtlar’dır. Unutulur mu böyle biri?
Unutulmaz. Yüz yıl da geçse peşinize düşer romanları, öyküleri, gelir bulur sizi, gene mesteder, hayran bırakır.
Göçtün gittin Yaşar Kemal
Kim taşıyacak şimdi seni?
İri ağır gövdeni değil
Bıraktığın gölgeni?
Son Haberler
Sayfalar

Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?
Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.
Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)
Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)
Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.

Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)
Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.

Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)
Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)
Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.

Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)
Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.

Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi
İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.

Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç
Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.
Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:

Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...
Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor.
Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:
“Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)

Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)
Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.
Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.