Cuma Nisan 11, 2025

Yorum: Bir gece ansızın geri döndüler!

 

AKP-MHP faşist iktidarının Kürt düşmanlığı üzerinden kendini var etme çabasıyla ülke içerisinde yürüttüğü savaş politikası dışarıda da Rojava’da YPG üzerinden sürdürülürken aynı zamanda Irak Kürdistanı’nda da PKK’ye karşı yürütülüyor. AKP-MHP faşist iktidarı ülke içerisindeki her sıkışmışlığını Kürt halkına yönelik bir saldırı/operasyonla ötelemek, bu savaş ve çatışmalardaki “şehit”ler üzerinden ırkçılığı ve şovenizmi körükleyerek aşmayı bir politika haline getirmiş durumda.

Aslında bu yeni değil. Tıpkı TC’nin kuruluşunda olduğu gibi, faşizme bir “zafer” gerekmektedir. Hatırlanırsa M. Kemal kendisine yönelik muhalefeti bastırmak ve iktidarını kurmak için İsmet İnönü’ye başvurmuş ve o da kendisine “İnönü Zaferi” denilen sahte bir zafer ilan etmiştir. M. Kemal, İ. İnönü’den gelen telgrafı Meclis’te okumuş ve “siz orada milletin makus talihini de yendiniz” diyerek gerçekte kendisine yönelik giderek artan muhalefeti bastırmak için kullanmıştır. Aradan geçen yüzyıl sonra R.T.Erdoğan kuracağı “yeni Cumhuriyet” için zaferlere ihtiyaç duymaktadır. Bunun için de başta Kürt ulusunun kazanımları olmak üzere her yere saldırmaktadır. Rejim kendi bekası için kana ve katliama muhtaçtır.

AKP-MHP faşist iktidarının 10 Şubat sabaha karşı Pençe-Kartal 2 adıyla Garê’ye yeni bir operasyon başlattığını havuz medyası övüne övüne duyurdu. Savunma Bakanı H. Akar’ın Bağdat ve Hewler’de yaptığı görüşmelerden kısa bir süre sonra Garê’ye işgal saldırısı başlatılmıştır. Bu işgal saldırısının emperyalistlerin yeşil ışık yakmadan ve KDP’nin izni ve onayı olmadan başlatılmış olması mümkün değildir. Bu saldırının sadece Garê’nin işgal edilmesi, buraya yerleşilmesiyle, sınırlı olmadığı aynı zamanda Şengal saldırısı, Musul ve Kerkük’ü ele geçirmenin de önemli bir adımıdır. TC devletinin işgal ettiği yerlerden çıkmayacağını/çıkmadığını daha önce işgal ettiği Afrin, Cerablus vb.lerinden biliyoruz.

AKP-MHP faşist iktidarının Garê’ye yönelik operasyonunun amacının PKK lider kadrolarında Duran Kalkan ile bölgeye geçtiği düşünülen Murat Karayılan’ın “derdest edilip götürülmesi planı birinci amaç iken bir diğeri de PKK’nin elindeki savaş esirlerinin de alınıp R.T.E’nin “Millete Sesleniş” konuşması yapacağını duyurduğu yine havuz medyasından öğreniyoruz.

AKP’nin başı R.T.E’nin ”Çarşamba günü ‘Millete Sesleniş’ adıyla yapacağımız programda sizlere müjde vereceğim” diye açıklama yapmasının ardından Garê operasyonundan gelecek müjdenin yerine PKK’nin elindeki savaş esirlerinin ölüm haberleri geldi. TC’nin 41 savaş uçağı ve çok sayıda helikopter ile gerçekleştirdiği bombalamalarda 13 savaş esirinin katledildiği basına yansıdı.

2015 yılından sonra çeşitli tarihlerde PKK tarafından esir alınan/alıkonulan asker, MİT’çi ve polisler Garê’de tutulduğu basına yansıdı. PKK, Garê’ye operasyonun 2. günü MİT mensupları, asker ve polislerin bulunduğu kampın uçaklar tarafından bombalandığını duyurması üzerine asker ve polislerin aileleri operasyonun durdurulması çağrısı yaptılar. PKK’nin elinde savaş esiri olarak tutulan polis ve askerlerin yakınları daha önceki yıllarda defalarca İHD’ye başvuru yapmış ve kimi girişimlerde bulunmuştu. Ancak hem ailelerin hem de İHD’nin girişimleri bu iktidarın yaklaşımlarından kaynaklı sonuçsuz kalmıştı.

IHD, HDP ve CHP milletvekillerinin verdikleri soru önergelerinde PKK’nin elindeki savaş esirlerinin durumlarının 2015-2016’dan beri AKP-MHP faşist iktidarı tarafından görmezden gelindiği anlaşılıyor. Daha önce alıkonulan asker ve polislerin gönderdikleri mektuplarda “AKP isterse bırakılacaklarını” söylüyorlardı. Aileler de defalarca hükümete ulaşmaya çalışmış ve PKK’nin elindeki savaş esirlerinin sağ salim evlerine dönebilmesi için defalarca meclise girişimde bulundukları anlaşılmaktadır. Sadece HDP ile değil diğer partilerle de iktidarla da görüşüyorlar. AKP-MHP iktidarı bu konuda adım atmıyor.

PKK bu süreçte yaptığı açıklamada hükümetin esirleri talep etmesi durumunda müzakereye açık olduklarını belirtiyor. Ama herkesle görüşen devlet ”teröristleri muhatap almam” diyerek çözüm yollarını hep kapattı. PKK tarafından alıkonulan esirler için daha önce kurulan temaslar 2015 yılı ve sonrasında alıkonulan asker ve polis ve MİT mensupları için işletilmedi. Daha önce yaşanan benzer olaylar karşısında İHD’nin, Mazlum-Der’in, DBP’nin girişimleri sonucu PKK tarafından alıkonulan savaş esirleri serbest kalmıştı.

Sorumlu AKP-MHP İktidarıdır!

Kürt sorununu sadece işgal, imha ve askeri operasyonlarla çözmek isteyen AKP-MHP faşist iktidarı savaş kurallarını dahi hiçe sayarak savaş esirlerinin hayatlarını önemsemedi. Son Garê operasyonunda da bu esirlerin tutulduğunu bildiği bölgeyi/kampı savaş uçaklarıyla bombalayarak bu insanları katletti. Son yapılan açıklamalar esir kampına yönelik gerçekleştirilen saldırıda kimyasal gazların da kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bunun yüksek bir ihtimal olduğu, saldırıyı yöneten H. Akar’ın mecliste yaptığı konuşmada, hiç gündemde olmamasına rağmen “operasyonda sadece göz yaşartıcı gaz kullanıldığı”na değinmesidir. Bu bilgi, faşist ordunun esirlerin tutulduğu kampı ele geçirmek için kimyasal gaz kullandığı iddialarını güçlendirmektedir.

AKP-MHP faşist iktidarı burjuvazinin dahi “uluslararası hukuku”nu hiçe sayan savaş suçunu gizlemek için, esirleri PKK’nin katlettiği yalanını yaymaktadır. Oysa 5 yıldır basına yansıyan haberlerde ve TBMM’ye verilen soru önergelerinde, esirlerin ailelerine yazdıkları mektuplarda PKK’nin savaş esirlerini yaşatma çabası verdiği görülmektedir. Daha önceki yıllarda, 1984’ten 2015’e kadarki dönemde PKK tarafından alıkonulan askerler, korucular İHD, çeşitli kuruluşların aracılığıyla, bu kuruluşlara teslim edilerek serbest bırakıldığına kamuoyu tanıktır.

AKP-MHP faşist iktidarı ülkedeki işsizlikten, yoksulluktan, ekonomik iflaslardan halkın gözlerini başka konulara çekmek, gündemi değiştirmek adına belediyelerden sonra üniversitelere de kayyım atamaya, yeni anayasa yapma çalışmalarına, “Ay’a çıkıyoruz” naraları içteki iktidarın sıkışmışlığına çare olmayınca Garê operasyonunu gündeme soktular. Böylece buradan elde edeceği başarıyla muhalefeti arkasında hizaya sokmayı, HDP’ye yönelik saldırıları katmerleştirmeyi hatta ortağı MHP’nin isteğine uygun kapatmayı bile tasarlıyordu.

41 uçak ve çok sayıda helikopter ve binlerce komando ile Garê’yi işgale gittikleri operasyon başarısızlıkla sonuçlanınca gittikleri gibi bir gece ansızın geri çekilmek zorunda kaldılar. AKP-MHP faşist iktidarı savaş ve çatışma durumunu aynı zamanda ülkedeki muhaliflerini bastırmak için araç olarak kullanıyor. Bunu Garê’den getirilen polis ve asker cenazelerinde ”şehit”ler üzerinden ırkçılığı ve şovenizmi körüklemesinde, HDP’ye yönelik gözaltı ve tutuklamalarında gördük. AKP’nin sözcüleri her fırsatta HDP’ye saldırıyorlar. HDP’nin parti binaları, HDP’lilerin evleri basılıyor. Aynı gün yapılan baskınlarda aralarında parti yöneticilerinin de olduğu 718 kişi gözaltına alındı.

AKP-MHP faşist iktidarının Garê’de yaşadıkları bozgundan sonra bu bozgunun üstünü örtmek için kendileri tarafından savaş uçaklarının bombardımanı ve kimyasal gazlarla katledilen savaş esirlerini gündem yapmak istemektedir. Bu nasıl “kurtarma” operasyonudur ki, kurtarılmak istenilenlerin hepsi öldü? sorusu gündemde tutulmalıdır.

5893

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?

Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.

Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)

Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)

Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.

Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)

Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.

Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)

Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)

Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.

Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)

Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.

Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi

İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.

Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç

Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi   yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.

Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:

Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...

Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor. 

Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:

Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)

Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)

Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.

Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.

Sayfalar