Zayıflığın Üstüne Atılan Örtü, “Birlik Anlayışında” Sınıf Uzlaşmacılığının Devrimci Hareketleri Getirdiği Nokta!- MARCO KARAKAYA
Devrimci ve demokratik güçlerin sınıf mücadelesinin sorunları ekseninde ortak kaygıları, sorunları ve buluştukları büyük bir payda vardır. Bu paydaşlık dostluk ilişkilerini nesnel olarak yaratır. Bunun yanında bu nesnel zeminin güçlendirilmesi gibi öznel bir tutumda zorunludur. Bu ise siyasetin işidir. Yani devrimci ve demokratik mücadeleye dair dünya görüşü, sınıfsal-sosyal- toplumsal düzeydeki çeşitlilik ve farklı çıkarları olan kesimlerin bir araya gelme zorunluluğu birlikte mücadele siyasetini üretmeye iten dinamik olur. Buna dair, sınıfsal çıkarlardan ve onun temsiliyetine paralel olarak şekillenen dünya görüşü birlikte mücadele anlayışına dair farklılıkları yaratır. Ama ezilen halk kesimlerin ortak sorunlar temelinde bir araya gelme eğilimi ve kararlılığı bu kesimlerin temsiliyetini taşıyan siyasal tutumlara kaçınılmaz olarak olumlu bir şekilde yansır. O eğilim siyasal anlayışta sistematize olur, uygun şekil alır, kendi siyasi programı ve kendi örgütsel çıkarlarını da işin içine katarak pratikte kristalize olur. Ama siyasal yönelimin bu eksende bu süreci kumanda ettiğini belirtmekte fayda var. Zira siyasi yönelimle kristalize olmamış bir birlik anlayışı, ezilenlerin ilk ve yer yer ilkel eğilimine teslim olmak anlamına geleceği gibi, diyalektiğin temel yasası olan ve gelişimin temel dinamiği olarak kavranması gereken halkası zıtların mücadelesi temeline dayanmamak anlamına gelir. Ki mücadele, kapışma, farklılık ana hatlarıyla belirginleşmeden yapılacak birliğin temeli sınıf uzlaşmacılığında demirleyen, liberalizme dayanan bir karakteristikten kurtulamaz. MLM literatürde bunun siyasal biçimi ekonomizm ve ya reformizm olarak kavramlaşır.
Birlikte Hareket Etmenin Önemi Ve Temel Kaynağı!
Mücadelede birlik anlayışı da, birlik içinde mücadele anlayışı da her sınıfın temsiliyetine uygun olarak hayat bulur. MLM’ler “birleşmeden sürekli mücadeleyi sol çizgi, mücadele etmeden birleşmeyi ise sağ çizgi” olarak tanımlar. Kendilerini de bu ölçütler içinde teste tabi tutar, pratiğini denetler ve ortaya çıkan yansımaları açığa çıkarır. MLM’lerin birlik anlayışı stratejik yönelimine, devrim stratejisine, temsil ettiği enternasyonal proletaryanın çıkarlarına uygun ilkelere bağlı olarak ülkenin toplumsal yapısını, ulusal ve mezhepsel temeldeki ayrışımlara, katmanlar ve cinsler arasındaki çelişkinin boyutuna ve kuşkusuz kendisinin ve toplumun tarihsel deneyimine dayanarak somutlanır.
MLM’ler birlik anlayışını öncelikle mücadeleyi içerdiği oranda benimser. Birliğin içinde de ideolojik-politik mücadeleyi temel dinamik olarak görür. İkincisi, kendi temsil ettiği sınıfın çıkarlarını ve siyasi yönelimini etkin hale getirme perspektifini esas alır. Üçüncüsü, birliğin gerçekçi ve toplumsal sürece uyumunu belirleyici olarak görür. Dördüncüsü, programlarla kurulmuş bir birliği değil sorunlar ekseninde kaynaşmış, tabana dayanmış, örgütlü güçlerin ve ezilen halk kesimlerinin somut eğilim haline getirdiği birliği ihtiyaç olarak görür. Bunu sağlamamış tepeden inme birlik anlayışının yapay ve kandırmaca olduğunu bilerek konumunu belirler.
Bugün ezilen halk kitleleri yaşadıkları sorunlardan kaynaklı örgütlü güçleri meydanlarda, alanlarda, siyaset arenasında ve tüm sorunlar karşısında ortaklaşmış ve birlikte seferber olmuş olarak görmek ister. Bu devrimci bir istektir. Bunu devrimci, demokrat güçlerde yoğun bir talep olarak ifade eder. Ancak halkımız “birlik olursanız bir şeyler başarırsınız, sorunları aşarsınız” anlayışına da sahiptir. Bu noktada siyasal ve ideolojik konumlanış halkın pragmatist eğiliminde daha geri plandadır. Örgütsüzlüğün, siyasal ve ideolojik olarak doğru olanı görememenin ya da ona sunulamamasının yarattığı zayıflığın karşısında hızla ilk ürettiği çözüm genelde bu olmaktadır. Bu anlaşılırdır. Ancak kabul edilir olduğu anlamına gelmemektedir. Zira doğru temele oturmayan, doğru siyasal yönelim belirlemeyen birliklere aynı halk kitleleri yine ilgi duymaz, onda soyut motivasyondan ve kendi dışında bir gelişme yaşanmasını beklemekten başka bir etki yaratmaz. Türkiye devrimci-demokratik mücadelenin tarihi bunlarla doludur. Doğru siyasal gerekçelere ve hayatın gerçeğine uymayan her birliktelik halkın “birleşin” eğilimine rağmen ezilenlerin harekete geçmesine özel olarak vesile olmamıştır. Çünkü halkın asıl ihtiyacı onları ikna edecek, yaşamında karşılığı olacak doğru siyaset ve onun ürettiği doğru örgütsel araçlar ve ortaklaşmış birliklerdir. Bu durumu gözetmeyen, bu gerçeğe dayanmayan her türlü güçleri birleştirme anlayışı ya halkın bu yanılsamalı eğilimine teslim olmaktır, ya kendi sorunları ile yüzleşmekten kaçınan yüzeysel pansumanlar aramaktır ya da kendi ideolojik-politik zayıflığının üstüne bir örtü atma girişimidir. Bu noktada bir şeyi ifade etmek gerekir farklı kesimlerin birliğini savunmanın genelde halk kitlelerini seferber etmiş, ciddi güç haline gelmiş hareketler açısından önderliğini tesis etmenin daha ileri adım atmanın bir aracı olması durumu vardır. Ki bunu sağlamış hareketlerin bu anlayışı doğru ve siyasetin doğasına uygundur. Ama bu güce ulaşmamış kesimler için genelde kendi sorunlarını ve zayıflığını örtmenin gerekçesi, ya da kendi sınıfsal temsileyetinin tarihsel rolüne dair bir gerçeğin ortaya çıkması olarak görmek gerekir.
Devrimci-Demokrat Hareketin “Birlik” Arayışı Ve Nedenleri!
Son süreçte devrimci, demokratik güçlerde çeşitli amaç ve hedefler doğrultusunda siyasal birlikler, ortak eylem platformları oluşturmaya dair bir iştah ve girişkenlik söz konusu. Ancak genelde ortak eylem birliği ve ortak mücadele platformları yerine, ideolojik ve siyasi birlik düzeyi daha ilerde oluşumlar şekillenmektedir. Haziran Hareketi, HDK, HDP ve son olarak Halkların Birleşik Devrim Hareketi(HBDH) bu girişimlerin bilinenleridir. Bunun yanında ideolojik-politik ve örgütsel birlik gerçekleştiren bir dizi hareket vardır. “Birlik” algı olarak tılsımlı ve büyüleyicidir. Ancak aynı zamanda karmaşık ve oldukça zorlu bir iştir. Zira sağlıklı ve gerçekçi zemine oturmayan her birlik ilk olumlu yansımasından sonra devamında daha yıkıcı ve birlik zeminini zedeleyici, kitleler üzerinde olumsuz etki bırakan sonuçlar doğurur. Birlik anlayışının karmaşıklığını içinden geçilen politik sürecin özellikleriyle birlikte ele almayan her yaklaşım “birliği” aynı zamanda yeni ve güvensizliklerle dolu parçalayıcı zemine evirmekten kurtulamaz. Bu anlamda birliğin ağırlığı ve ciddiyeti büyüktür, önemlidir, vebali vardır.
Türkiye devrimci ve demokratik güçlerinin bugün ki birlik anlayışları ciddi oranda defolu ve sorunludur.
Birincisi, devrimci ve demokratik güçler sınıfsal, toplumsal sorunlara çözüm üreterek, doğru siyaset belirleyerek, önüne çıkan engelleri aşarak kendini geliştirebilir asgari bir yönelim içinde değildir. Devrimci ve demokratik güçler yıllardır bu eksende başarısız bir siyasi yönelim ve ele alış içindedir. Bu bağlamda birikmiş siyasal ve örgütsel sorunları, oluşmuş ideolojik defoları ve en basit konular da ciddi düzeyde mücadeleyi ortaklaştırma sıkıntıları vardır. Bu gerçekliğiyle hesaplaşmadan ve hala önüne çıkan toplumsal sorunların akışını kavramadan bir birlik oluşturma hem de ciddi siyasal programlara dayanan birlik anlayışı en başta bu sorunların üstünü kapatmak demektir. Gerçek sorunuyla yüzleşmekten kaçmak demektir. Şuanda birlik ya da cephe oluşturma anlayışı zayıf güçler için zayıflığı örtme güçlü hareketler içinse kendi önderliğini tesis etme biçimine bürünmüştür. Bu tarz birliklerde sorunlu ve zayıf olan güçlünün çizgisine yedeklenmekten kurtulamaz.
İkincisi, genel siyasal iklim uzlaşma, barış içinde bir arada yaşama, siyasal ve ideolojik mücadeleyi geri plana atma, reformist çizginin egemenliği, sivil toplumculuk, demokratizm şeklindedir. Bu genel iklim devrimciler arası ilişkide ciddi bir uzlaşmacılığı, “mücadele etmeden birleşmeyi” getirmektedir. Belirlenen siyasi programlar eklektik, ana çizgileri belirsiz, devrimci-demokratik programı içeren ama onun sınıfsal karakterini flulaştıran niteliklere sahiptir. Uzlaşmacılık ve barış içinde bir arada durmayı esas alan reformist iklimin tipik ürünüdür.
Üçüncüsü, bir süredir devrimci-demokratik güçler arasında kendi ideolojisine, dünya görüşüne bu bağlamda sosyalizme-komünizme yabancılaşma, onun arkasında duracak onun sorunlarını giderecek bir incelemeyi içeren mücadele hattı çizgisi yerine onun toplumsal kurtuluş reçetesi olmasına dair güvensizlikler söz konusudur. Özellikle PKK’nin demokratik özerklik projesi ve geniş kitleleri buna seferber etmesinin yarattığı etkiyle birlikte bu sorun ele alınmalıdır. Çünkü Demokratik özerklik sadece bir ulus için belirlenmiş bir paradigma değil, bütün toplumsal-ulusal kesimler için belirlenen toplumsal çözüm projesidir. Bu yaklaşımda uzlaşma esas çatışma tali, üretim ilişkileri ve üretici güçler temel dinamik değil politika temel dinamiktir. Bu eksende bilimsel sosyalizmin reddini içeren burjuva tipte bir sosyalist anlayışa dayanan özü vardır. Egemen olan ile bir arada yaşayarak güçlenmeyi esas alan bir niteliği söz konusudur. Bu hareketin direngen ve mücadeleci hattı, Rojava’da ki demokratik ilerici kazanımları bu paradigmanın genel devrimci-demokrat hareketleri ciddi bir tesir altına almasını getirmiştir. Onun çıkardığı sonuçlar sahiplenilirken (ki sahiplenilmelidir de) ama aynı zamanda onun ürettiği tüm ideolojik zaaflara kapıların açıldığı zayıflayan ideolojik bağışıklığın etkisiyle de bünyeyi donanımsız bıraktığı bir durum yaratmıştır. Özellikle son girişimler ve oluşumlar bir nevi bu güçlü politik, örgütsel ve ideolojik harekete ideolojik anlamda teslim olmak anlamına gelmektedir. Birçok hareket demokratik halk devrimi ve sosyalizm yerine “demokratik özerkliğin” propagandasına kendisini vakfetmiştir. Bunu bir kurtuluş reçetesine çevirmiştir.
Dördüncüsü, MLM devrim anlayışı, proleter dünya görüşünün zayıfladığı zemindir. MLM hareketleri esasta güçlendiren nokta sınıf ayrışımlarını olabildiğince net ve berrak koyması, genel siyasi çizgisini sade ve ikna edici şekilde politik mücadeleyle ve aldığı tutumlarla kitlelere aktarması, onları siyasal olarak donatmasıyla mümkün olmuştur. Bu bir mücadele sürecidir. Gerilediği dönemde dahi bu ayrımları ve kapışmaları açık ve net koyabildiği, sürecin özelliklerini açığa çıkarıp ideolojik-politik tedbirlerini aldığı ama pratik mücadelede kendi cephesini bu ayrışımları belirginleştirerek genişletme karşı cepheyi darlaştırma perspektifi taşıdığı oranda dünya görüşünü ve siyasi çizgisini donanımlı hale getirir. Zayıflığı güce dönüştürür. Ancak temel programatik görüşlerini, kendi önderlik anlayışını, devrim anlayışını burjuva akımlara yedeklediği, sorunları çözmeyi bu uzlaşmacılık ekseninde bir siyasi çizgiyle belirlediği noktada ne farklı sınıf ve akımları doğru yönde birleştirebilir nede aradaki farklılıkları uzlaşmazlıkları keskinleştirip siyasi yönelimini örgütleyebilir. Kuşkusuz bu önüne çıkan sorunların çözümünü değil sınıf uzlaşmacılığı temelinde daha fazla birikmesini beraberinde getirir. MLM’ler bu sürecin bu kendinde özgünleşmiş bu sorununa çözüm üretmek yerine buna teslim olma, bunun karşısında çaresiz kalma lüksüne sahip değildir. Sorunun bu derece büyük olmasının bir nedeni de bu zayıflıktır.
MLM’lerin Yaklaşımı Ve Sorgulayıcılığın Tarihsel Zorunluluğu!
Bugün ülkede ve bölgede ciddi bir karmaşa ve kaos vardır. Bu devrimci durumun lehinedir. Zora dayanan mücadele biçimleri hızla meşruiyet kazanmaktadır. Ancak devrimci durumun gelişiyor olmasına rağmen, devrimci ve komünist güçlerin hazırlıksız olduğu özelliklede siyasi çizgilerinde uzlaşmacılığa dayanan bir karakterin var olması açısından ciddi bir soruna işarettir. Zira her türlü gelişmeye gebe bu süreçlerde ayrışımların net, çizgilerin berraklaşması zorunludur. Dünya devrim tarihlerine kabaca bir bakacak olursak ustalar ve tüm devrim hareketleri berrak bir sınıfsal farklılık ve karşıtlık kurarak gelişimi sağlamıştır. İdeolojik ve politik çizgiyi keskin ve önderliği tesis edecek şekilde koyduğu oranda karmaşık çelişkilerin esasını yakalayıp, diğer çelişkileri buna tabi kılmayı başarmıştır. Bu bağlamda böylesi keskin süreçler ideolojik politik anlamda uzlaşmacılığı, barış içinde “kardeşçe” bir arada yaşama siyasetini kaldırmaz. Çürütür zayıflatır. Aynı şekilde düşmanla mücadele yöntem ve araçlarını belirlerken de aynı keskinlik ve netlik zorunludur. Birleşme bir araya gelme mücadelenin ortak sorunları ekseninde doğru belirlenmiş siyasetle mümkündür. Sorun bu birleşmelerin, birliklerin adına taktik ya da stratejik denmesinde değildir. Adı her ne olursa olsun bu birleşmelerin, ortak siyasi programlar belirlemiş oluşumların özünün reformist, ekonomist ve kendi zayıflığını açıkça ilan edecek karaktere sahip olmasıdır. Gerçek sorunlarıyla ve kapışmanın esas halkalarıyla yüzleşmekten kaçınmanın sonucudur. İdeolojik mücadele zeminini bir arada olmaya kurban eden bir zihniyet ve tutum egemendir. Bunun egemenliğinin olduğu yerde ciddi, kaynaşmış taktik düzeyde bir eylem birliğinden de stratejik düzeyi andıracak bir cephe örgütünden de siyasal sonuçları olumlu, etkili bir “birliktelik” çıkmaz. Çıksa çıksa uzlaşmacı, ekonomist, siyasal teslimiyeti ilan eden bir birlik çıkar. Güçlü olanın belirlediği, zayıf olanın teslim olduğu bir zemindir bu.
Oysa eylem birliği temelden, tabandan, mücadeleci güçlerin birleştirilmesi ve ortak hareket zeminini yakalanmasına dayanmalıdır. Bu örgütlü güçleri daha enerjik kılacağı gibi, halka kendi sorunlarına çözüm üretme bağlamında daha fazla güven verecektir. Mesele eylem birliklerinin yapılmaması değildir, mesele eylem birliklerinin amaca, halka hizmet edecek, sorunlar karşısında siyasal ve örgütsel güç olmayı sağlayacak olanakları yaratmasıdır. Bu aynı zamanda MLM’lerin demokratik halk devrimini ve siyasal gelişimini, kendi anlayışını kitlelere daha güçlü taşımasını sağlamasında başarı getirecektir.
Bu bağlamda MLM’ler, Kaypakkayacılar eylem birliğine ya da cephe örgütlerine hem programatik görüşleri doğrultusunda, hem dünyaya bakış açıları, hem stratejisi doğrultusunda bakmalı gerçekliğe sarılarak, ideolojik politik tutumunu daha fazla dejenere etmeden yaklaşmalıdır. Sorgulayıcı olmak, kendi penceremizden eleştirel yaklaşmak zorunludur.
Son Haberler
Sayfalar
Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?
Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.
Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.
Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)
Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.
Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)
Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.
Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)
Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.
Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)
Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.
Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)
Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.
Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)
Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.
Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi
İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.
Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç
Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.
Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:
Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...
Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor.
Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:
“Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)
Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)
Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.
Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.