Perşembe Mayıs 9, 2024

AĞUSTOS ve EYLÜL GÜNEŞİ’ne

Güle güle Amed zindanlarının şen çocuğu

İstanbul’un Eylül’ünde sonbaharın bir pazar sabahında yüreği dünyanın kötülüklerine ve haksızlıklarına dayanamayan bir emek ve devrim işçisini kaybettik. Nubar Ozanyan’ın kadim dostu, yoldaşı,canımızı, Serdarımızı kaybettik. Nasıl bir dünyadır bu ki hep içimizdeki yürek güzelleri,  bilinç öncüleri öncelikle aramızdan kopup gitmektedir. Ağustosta Komutan Nubar yoldaşla acıyan yürek yaramız Eylül’de Can’ımızla daha da büyüdü.Parçalanan beden ve duran yürek bizimdir.

Serdar Can’ı tanır mısın heval? Yaşamı boyunca halkının acı izlerini sürmekten asla vazgeçmeyen Serdar'ımızı tanır mısın heval? Mergede’yi, Endivar’i bilir misin? Soykırımının acıları, izleri burada toplanır.Yüzbinlere varan Ermeni halkının cansız bedenleri çölün ortasında kum tepeciklerinden önce soykırım tepelerine dönüşür. Türkiye Kürdistanı’ndan Rojava’ya uzanan her bir sürgün toprağıörgütsüz silahsız ışıksız halimizin acıları olur. Serekaniye’den Mergede’ye, Endivar’dan, Halep’e. Sürgün ve tehcir yollarında zorla el konulur kadın ve çocuklarımızın en güzelleri. Feodal ağalara-beylere-paşalara sunulur körpe kız çocuklarımız ve kadınlarımız.Arta kalan her kılıç artığı tarihsel hafızanın yaşayan birer tanığı olur. Onlar, mısraların, notalarımızın silinmez adı olur.

Ülkemizde ırkçılığın başka bir biçimidir zorla din değiştirme. İnsan ruhunu tutsak alıp, kirleten zorbalıktır, ırkçılık. Zulmün yokluğun yoksulluğun her türlüsünü yaşayan kılıç ve kırbaçtan canını zorla kurtarabilen yüzbinlerce yoksul Ermeni köylüsü, zanaatkarı-demir bakır taş ustası zorla islamlaştırılarak “yaşama tutunma hakkı”verilir. Hakaretlerin kırbaçları altında çıplak büyüyenlerin, özgürlüğe ve insanlığa tutkulu insanların yaşamlarını anlamaya araştırmaya başlayan Serdar Can yoldaş nenesinin anlattıklarıyla karşılaştığı gerçeklik arasında benzerlikler bulur. Gerçeklikten masallara uzanan yolun anlatıldığı gibi çok kısa olmadığını görür. Başlar tarih denilen halkların boğazlanarak dipsiz kör kuyulara,uçurumlara atıldıkları  yerlere doğru uzanmaya,inmeye. İnsanlığın katledildiği derin dehlizlere dalınca nenesinden dinledikleri hikayeleri hatırlar. Kendisinin de bir Hay(Ermeni) evladı olduğunu anlar. Sıdıka anamızın da aslında kılıç artığı bir Hay gelini olduğunu anladığında öfkesi daha da büyür.

O, Siverek’in, Lice’nin, Hazro’nun, Amed’in ilk gerillasıdır

Gerçeğin dipsiz karanlığına gömülmek istenenin aslında kendi hikayesi olduğunu öğrendiğinde Kaypakkaya yoldaşın tarih ve soykırım okumalarına başvurur. O parlak aydınlatıcı ışık üzerinden sınıf bilinci güçlenir ve  tarih bilincine dayanak olur. 

Nenemin masalları öykü tadında yazılmış hay halkının parçalanmış acı dolu resmidir. O resimde yokluğun cehaletin kırbacını yaşayan her renkten her dilden her topraktan kimliği-inancı değiştirilmiş, ruhları zorbalıkla gaspedilmiş insanlara rastlamak mümkündür.

Serdar Can atalarının yaşadıklarının izini sürerek gerçeğin bilgisine ve Kaypakkaya öğretisine ulaştığında öfke dünyası onu gerçeğin gerillası olmaya iter. Kaypakkaya öğretisi onu Kürdistan dağlarının ilk gerilla savaş deneyimlerinin pratiğine sürer. Serdarımız Canımız artık Kürdistan dağlarının ilk TİKKO gerillalarından biridir. Uzun ince boyuyla omuzuna yüklediği güllü G1 le Siverek’in, Lice’nin, Hazro’nun, Amed’in ilk gerillasıdır. Yanında kahramanca çarpışıp şehit düşen Mazgirtli Haydar Aslan, Amedli İhsan Paçacı yoldaşlar onun duygu dünyasının yaralı renkleri olur. Mermisi tükenince silahını parçalar.Düşmana bir iğne bile teslim etmeme geleneğinin sadık öğrencisi olur.

Edebiyat dünyasında kimsenin uzanıp dokunamayacağı ateşe dokunur

Gerilla yaşamından zindan- sürgün yaşamına geçtiği ana dek öğrendiği ilk devrim öğretisinden asla vazgeçmez. Tutku düzeyinde bağlandığı ilk devrimci aşkını son nefesine dek terk etmez. Zulüm ve işkence dolu Amed zindan yaşamında aklında hep devrim ve parti vardır. Tarihin şen çocuğu olarak dizelere işler zulüm karşısındaki görkemli direnişi ve yaralanan insan duygularını. Artık zindanlar onun tarih,sınıf, edebiyat, sanat derslerini öğrendiği okul olur. Okur, düşünür ve yazar. Edebiyat dünyasında kimsenin uzanıp dokunamayacağı ateşe dokunur. Gerçekliğin bilincine varma kavgası onun başına bela olacak NENEMİN MASALARINI yazdırır.

Zindan yaşamında sevdalandığı gerilla yaşamının düşlerini kurmaya devam eder. Başladığı gerilla kavgasını çok sevdiği komutan  Nubar Ozanyan yoldaşıyla birlikte Filistin kamplarında devam ettirir. Filistin özgürlük sevdası onu Hayastan’a uzatır. Çizili sınırlar vız gelir Serdarla yoldaşı Nubara. Şimdiye dek bir sır gibi saklarlar geçilmez denilen Sovyet hududun hangi noktasından Hayastan’a geçtiklerini.

Nenemin Masalları’nda aradığı Hay yoldaşı Nubar Ozanyan’ı Filistin’de TİKKO askeri eğitim kampında bulur. Bırakmaz yoldaşını, başlarını alıp uzanıp giderler Hayastan topraklarına. Hayastan rüyalarının sevgili ülkesi olur. Başlar ana dili Ermenicede “Baykar-Azadutyun”(mücadele ve özgürlük) demeye. Ararat’ın çocuklarının ülkesinde bir yandan tarih ve soykırım bilincini güçlendirir. Diğer yandan parti ve devrim görevlerinin en zorlusuna hazırlanır. Her zaman hazırlandığı gibi. Ciddiye alır her görevi.

Aradan yıllar geçer. Şiirlerin öykülerin sanatçısı devrimin vefalı ve bilge aydını olmayı asla elden bırakmaz. Düşünmeye okumaya ve yazmaya ara vermez. Arar yoldaşlarını hiç olmadık yerlerde sorar öncelikle en çok sevdiği yoldaşlarını. Ummadığı ve beklemediği bir şehrin bilinmez ve görünmez bir köşesinde bulur 30 yıl önce bıraktığı zindan yoldaşını. Sonra komutanı Nubar’ı görür. Ve anılar dolaşır sokaklarda evin dumanlı dar odalarında. Nihayet aradığı yoldaşlarını bulmuştur. Artık ona ölüm yok.

Tam arayıp izini bulmuşken, sevdiği komutanı Nubar’ın şehit düşüş haberi onu derinden sarsar. Anlatılmaz bir acı saplanır kalbine. Belki de vereceği son nefesinin yenik düştüğü yeri olur zayıflayan kalbi.

Güle güle çocukluğumun yoldaşı

Güle güle amed zindanlarının şen çocuğu

Güle güle Nenemin teyze oğlu.

Rojava’dan bir yoldaşı

41372

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Sayfalar