Pazar Mayıs 5, 2024

Gelecek Sosyalizmdir!

Kapitalizm, en az 400 yıldır bu dünya üzerinde varlığını ve yaklaşık 300 yıldır da egemenliğini sürdürüyor.

Kapitalizmin dünyayı  getirdiği durum önümüzde duruyor. Her haliyle çürümüşlük ve Cehennem!

Burjuvazinin kendi istatistikleri de, kapitalizmin dünyayı uçurumun eşiğine getirdiği gerçeğinin üstünü örtemiyor.

Savaş, yoksulluk, katliam ve bunların artarak devam etmesi ve kapitalist sistem altında insanlık için ufukta herhangi bir umut ışığının görülememesi...

Doğanın bütünüyle tahribi. Yok olmaya doğru hızla giden ekolojik denge ve kendini yeniden yenileyememe olgusu...

Kelimenin tam anlamıyla bir avuç zenginin, dünya nüfusunun %99’nun gelirine el koyduğu ve buna koşut olarak silahlanmanın hızla arttığı gerçeğinin yanında, açlıktan ölenlerin sayısının ikiye katlandığı ve kitlelerin yerlerinden, yurtlarından sürülerek göçmen haline getirildiği...

Önümüzdeki yıl ve daha sonraki yılların, geçmişte kalan yıllardan daha kötü olacağı gerçeği.

Daha büyük savaşların, yoksullaşmanın, kitlesel göçlerin, savaş ve  kapitalist bolluk içindeki kıtlıklardan dolayı ölümlerin artarak devam edeceğinin, kapitalist ekonomi-politiğin önümüzde durması...

Oysa, dünya, 12 milyarı nüfusu doyuracak kadar üretim bolluğuna sahip. Topraklar, sular ve hava, üzerinde yaşayan canlılara yetecek kadar boldur. Her canlı doğal yaşamı içinde, yaşadığı ortamı da yeniden üretir. Kapitalizm, insan da dahil, tüm canlıların kendini yeniden üretmesinin önünde engel duruma gelmiştir. Kapitalizm yıkılmadan bu yıkım durmaycaktır.

Yüzüncü yılını kutlayacağımız 1917 Ekim Sosyalist Devrimi; onca savaşa ve iç savaşın yıkımına karşın,  kısa süre içinde açlığı, yoksulluğu yok etti.

Kadınlar üzerindeki tüm baskıları ortadan kaldırdı. “Eşit işe eşit ücret”i yasallaştırdı ve bütün cinsiyetçi ayrımcılığı son verdi.

Herkesin işi, evi ve aşı oldu. Ne sokak çocukları ne fuhuş ne dilencilik ne de sömürü kaldı.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği; 35 tane ulus ve etnik ulustan işçi sınıfı ve emekçilerin oluşturduğu bir sosyalist cumhuriyetti. Bu kadar ulusal çeşitliliğe rağmen bütün uluslardan halklar kardeşçe bir arada yaşadı. Ne din ne de milliyet kavgası oldu.

1 Ekim 1949 Çin Devrimi, 3 yıl içinde, fuhuş, dilencilik ve sokak çocukları kapitalist gerçekliğini yok etti. Mao’nun, halk üzerinde; “siyasi, klan ve dini otorite” diye tanımladığı, “üç büyük baskı”yı ortadan kaldırdığı gibi, bunlara ek olarak, kadınlar üzerindeki “dördüncü otorite” olarak tanımladığı “koca baskısı” da kısa sürede ortadan kaldırıldı. O dönemin 500 milyonluk Çin’i, İşçi sınıfı önderliğindeki devrimle, kısa süre içinde açlığı ve sömürüyü ortadan kaldırmayı başardı.

İnsanlık, kendi geleceğini karanlıklar zebanisi burjuvaziye teslim edemez. En kısa zamanda bundan kurtulup, toplumsal gelişmelerin doğal diyalektiğini, işçi sınıfı kendi eliyle gerçekleştirmek durmundadır.

Bütün sosyalist ülkelerin yıkılmış olması gerçeği, kapitalizmin caniliğine hak vermez. Sosyalist ülkeler yeni ve tecrübesizdi. Kapitalist haydutların bütün yıkma çabalarına karşı insanlığa büyük kazanımlar kazandırdılar. İşçi sınıfı ve emekçiler, gelecek yıllarda geçmişten öğrenerek, geleceklerini geriye dönüşümsüz kuracaklardır.

Kapitalizmin cehnneminden tek bir çıkış yolu vardır: SOSYALİZM!

2017’de sosyalist bilinç ve mücadelenin geliştirilmesi ve sosyalizmin kızıl bayrağını yaşamın her alanında daha yükseklerde dalgalandırmak umuduyla..! 

46127

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Sen susuyorsun çünkü...

Seni Cizre, Silopi, Nusaybin, Diyarbakır Sur, Şırnak ve Dargeçit halkıyla empati kurmaya çağırmayacağım. Çünkü sen ölmüşsün. Bu düzen sana makam ve rahat bir hayat vererek ruhunu esir almış, öldürmüş seni. Ölmüş bir ruh gömüldüğü mezarda dışarıdaki seslere sağırdır.

Sevgili okur, bu sözlerim sana değil, siyasetçileredir.

15. yılında başka bir 19 Aralıkta

“Amaçları, insanı, insandan başka birşey    haline getirmekti”. Primo Levi

Aralık sallanıyor.

Bütün ayları özel kılan katliamlarla dolu Türkiye tarihinde, çığlıklar-haykırışlar, direnişlerle dolu Aralık her gelişinde, daha dünmüş gibi sallanıyor….

Bir bireyin tarihini bile objektif olarak yazması zorken, Aralık’ı yazmak hep zorluyor bizi.

Partisizlik Özgürlüktür

Vışş... o süperman kostümü ne la..... sıfır sıfır yedi gözlükler....

Sen benım kım olduğumu bılıyor musun ?

Haa..bılıyom.  Bızım koylu husosun.

Avradın da dayak yiyip şehire kaçan huso .

Bireycilik, grupçuluk....

Kapitalizmin ortaya çıkardığı bir hastalık bu.

Kapitalizmin itişi, kalkışının acımazsızca ceyran edişi  içerisinde statümüzü, grubumuzu....  buluruz, buldururuz.

Sanki kendimizin, ailemizin, yaşadığımız grubun....   sorunlarını, hislerini .....  başka bireyler, gruplar  yaşamıyorcasına, bilemeyeceklercesine  davranır, yaşarız.

İsrailleşen Türk devleti ve Kürtler

Ulusal sorununu çözmeyen bir devletin burjuva “demokratlığı” söz konusu olamaz. Türk devletinin tarihinde, burjuva anlamda “demokrat”lığı oldukça sınırlı olmuştur. Sınırlı yıllar içinde   burjuva “demokrasisi”ni uygulaması, dış koşulların ve iç koşulların (işçi sınıfı ve emekçilerin) dayatması sonucu olmuş, ama, işçi ve emekçiler ve başta Kürtler olmak üzere diğer azınlık uluslar üzerindeki faşizm sopasını da hiç bir zaman elinden bırakmamıştır.

Mazlum Yoldaşın Ardından

Yetmişli yılların ortalarında Malatya’dan İzmir’e gelmişti Mazlum yoldaş. Simsiyah saçları, kararlı bakan ışıltılı gözlerindeki sevgi yüzüne de yansıyordu. Kısa sürede herkesin sevgisini kazanmış, mahallenin “Marangoz İbo”su olmuştu bile.

Taklit yeteneği çok iyiydi. Gırgır ve şamatayı sever öykündüğü yoldaşlarını bire bir taklit ederken dernektekileri gülmekten kırar geçirirdi.

Çalışkandı; tam bir görev adamıydı. “Teoriden anlamam, ben pratik adamıyım!” derdi. Kızdı mı hemen parlardı, ama çabuk da sönerdi.

Şimdi yürüme zamanıdır!

Şimdi savaşma zamanı, savaşı büyütüp her tarafa yayma zamanıdır. Özgürlük ateşini yakınlaştırma ve devrimcileşme zamanıdır. Şimdi büyük bir ısrar ve kararlılıkla zorlukların üstüne doğru yürüme, engelleri cesaretle aşma zamanıdır. Partimizin ideolojik-stratejik hattı, işçi sınıfının, halkımızın, bölge halklarının değişim ve devrim ihtiyacına yanıt olma zamanıdır. Dayanılması zor, yokluk ve yoksulluklarla dolu ezilenlerin çığlıklarına kulak verme zamanıdır. Ertelenmesi asla mümkün olmayan zorunlulukların ve kaçınılmazlıkların gerçekleştirilmesi zamanıdır.

“Hendek” e düşmek mi, hendek atlamak mı?-Dursun Ali Küçük

*Kendimi hendeğe düşmüş gibi hissediyorum….
Kürdistan şehirleri ve ilçelerinde yaşanan vahşet gözlermin önünde kayıp gidiyor.
İçim kan ağlıyor..
Sanırım savaş ortasındaki her insanda bunu yaşıyor.
Ya bu hendekten atlarsın ya bu deveyi güdersin.
Ya da deveye hendek atlamak gibi bir işe kalkışırsın.
Ama nasıl direnirsen diren siyaset ve halkını düşmanın eliyle de olsa hendeğe gömemezsin.
Vebali ağırdır.

*Sömürgeciğe ve işgalciye karşı direnmek farzsdır ve kayıtsız şartsız tartışma götürmez.

"İpler kimin elinde "

Bugün bir arkadaşımla sohbet ederken  Ortadoğu, Türkiye ve Kürdistan ve en önemliside Suriye'de neler oluyor üzerine konuşmaya başladık;  Ben siyasal tahlillerde bulunmaya çalışrken,, üçüncü dünya savaşının kapıda olduğunu,çanların  kimin için çalıyoru anlatırken , arkadaşım dediki:"Yoldaş bu söylediklerini Marks, Lenin, Stalin , Mao yoldaşlar o  zamanlar söylemişler... Sen bugüne has özgül tahlil yapsan vede biz bunun neresindeyiz,anlatsan daha gerçekçi olur". Ben önce bir duraksadım şaşırdım , "söyleyen dilim söylemez" oldu.

“Seçme ve Seçilme En Temel İnsan Hakkıdır, Haydi Mülteciler Seçime”; dediler ve!

Yarın 10 Aralık.

1948’den bu yana etkinlikler düzenlenen “Dünya İnsan Hakları Günü”.

“Mültecilerin seçme hakları var artık. Seçme ve seçilme en temel insan hakkıdır” diyerek harıl harıl çalışan kurumlardan bir kısmı; yarın da Suriye’ye yerleştirilen savunma silahlarına karşı protestolar gerçekleştirecekler!(Bu kurumların adını burada belirtmek, yaptıkları iyi şeylere göz kapamakla eş olacağı için; böyle geçelim).

“Fırtınalar içinde, bıçak sırtında”

Komünist önder Mehmet Demirdağ anısına...

Devrime (ve Cizre'ye) dair

“In puncto punctii”[1]

Murat Uyurkulak’ın, “Vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi,”[2] notunu düştüğü; Cornelius Castoriadis’ün, “Önce bir tahayyüldür,” dediği devrim, radikal sosyalistlerin indinde güncelliğini yitirmeyen -“olmazsa olmaz”- “Tek yol”dur; dünyayı değiştiren devrimci praksistir; engellenemezdir; gereklidir.

Sadece bu kadar da değil: Egemenlerin kâbusu, ezilenlerin şölenidir; Prometheus’un takipçilerini var eden tarihsel eylemidir; bilimden sanata, beşeri münasebetlerden sosyal hayata, ekonomiden politikaya “ilerleme”nin yegâne sebebidir.

Sayfalar