Cumartesi Mayıs 18, 2024

"Gitmekten Korkmayana; Mücadelenin Kızılını Hep Yanında Taşıyana…"Aslı Ceren Aslan

Toprağa dikenli bir tel koydular. Etrafını mayınlara bezediler. Yetmedi duvar diktiler. İnsanların acısını, sevincini, kederini, keyfini dilimlediler. En çok da düşmanlaştırmaya çalıştılar. Parçaladılar, böldüler ve böylece yönetmeye çalıştılar. Değişmeyen şey katliam, zulüm ve sömürü oldu.

Her bir toprak parçası ise katliam, zulüm ve sömürüye karşı ayrı bir renk kazandı. Kimi menekşenin moru (Hayastan), kimi toprağın kahvesi (T. Kürdistanı), kimi sarının en sıcağı (Rojava) ve daha fazlası… Hepsi yan yana gelse gökkuşağı! Renkten renge atlayarak gökkuşağını oluşturmaya çalışanlar çıkmadı mı peki? Çıktı elbette ve çıkmaya da devam ediyor. O da menekşenin morundan, toprağın kahvesine ve sarının en sıcağına atlayanlardandı. Tel örgüleri ve duvarları tanımıyordu; yeter ki gökkuşağı oluşsun; her yaşananın öfkesi birleşsin ve başkaldırıya dönüşsün. Mücadelenin en kızılını benimsedi. Renklerden ve toprakların rengine bunu katmayı düşledi. Sadece düşlemekle kalmadı, sıyrıldı her şeyden bir çırpıda her seferinde ve gitmeyi bildi her zaman. Gitmekten korkmadı, ardında bırakacaklarını düşündüyse de gitmek onda önemliydi. Belki de ardındakileri düşünmekten dahi sıyrılmıştı artık, gökkuşağı için kim bilir.

“Kısa” ömür mücadelenin kızılı ile boyandıkça büyür. Yaş kaç olursa olsun… İster 20, ister 40, ister 60… Gökkuşağına adanan yaşam, kendi yaşamını ve diğer yaşamları büyütür. Oda yaşamını ve yaşantıları büyütmeyi seçti. Dört dubar ve bir çatının anahtarına sahip olmadı hiçbir zaman ama daha önemli bir anahtarı ezilenlerin ezenlere karşı zaferini oluşturacak mücadelenin kapısını açmak üzere sahiplenenlerdendi. Tek bir evi olmadı bu yüzden. Gittiği her ev ona evdi.

Dedik ya gitmekten korkmadı diye. Duyduğu özlemdendi en çok bu. Gidemediği her yer; özellikle de mücadelenin kızılı o yere düşmüşse bir defa en büyük özlemiydi. Arkasında aynı özlemi duyacak nicelerini bıraktı, son “gidişinde”. “Özlemek alışkanlıktan mıdır?” diye soruyor yazarın biri, bir öyküsünde. Oysaki o her özlemine doğru yol alışında alışkanlıklarını da geride bırakıyordu. Bilineni, yaşamında tekerrür edeni, yeniye yol almasını engelleyecek her şeyi bırakıyor; renkleri aşıyordu her seferinde.

Deli gibi çarpar yüreği insanın heyecandan bir renkten diğerine ilerlerken. Korkar amacına ulaşamamaktan. Saf bir korkudur bu. Bir an önce olsun ister. Alıştığına uzaklaştıkça zihnindeki çatışmalar azalır, azaldıkça özgürleştiğini hissedersin. Yola her çıkışta yaşanır mı bu bilemeyiz ama ilkinde yaşamış mıdır acaba? Öğrenme şansımız yok, yaşadığını varsayarsak zihnindeki çatışma ortamından alışkanlıkları yenerek galip çıktığı, özgürleştiği açık.

Kendisini özgürleştirmekten alıkoyan her şeyi reddediyordu aslında. “Sahip olmak” mesela... Ona verilen her şeyin en iyisini yoldaşlarına verirken kendisini özgürleştirdiği kadar yoldaşlarına ve dostlarına da özgürleşmenin yolunu gösteriyordu. Ne statü ne de “rütbe”! Gökkuşağını oluşturmanın önünde engel teşkil eden hiçbir şeyi kabul etmiyor, renklere kara çalmaya çalışan zihniyeti böylece mahkûm ediyordu.

Yıldızlara, gökyüzünün mavisine, gecenin lacivertine yolcularken onu; gökkuşağını yaratma yolu bizlerde en çok! Öğrettikleriyle, ardında bıraktığı değerler bütünüyle. “Nasıl bir yaşam?” sorusunu cevaplandırma arzumuzu pekiştirerek ve ardında önemli yanıtlar bırakarak. Mücadelenin kızılının her “yangın” yerine taşınmasının önemini göstererek.

***

Nubar Ozanyan’a yazılmıştır bu yazı. Diğer ismiyle Orhan Bakırcıyan. Nubar yoldaş, ardından bıraktığı saydığımız her şey ve daha fazlası kadar bir parça-bütünü daha gözler önüne seriyor aslında. Yaşar Kemal’in “İnce Memed” isimli eserini bilen bilir. Gözler önüne serileni “İnce Memed” eşliğinde anlatalım-anlayalım bir kez daha.

İnce Memed yönünü dağlara çevirir ağaların zulmüne karşı. Önce köyüne ve kendisine eza çektiren Abdi Ağa’yı öldürür. Sonra başkaca ağaları… Köylüler kimi zaman “şahinim” der yüreğine basar onu, kimi zamansa ağaların peşine takılır. Ancak İnce Memed’in destansı direnişi büyüdükçe “şahinim” diyenler çoğalır. İnce Memedler de çoğalır. İnce Memed bir şahıs olmaktan çıkar, Çukurova’da ağalara karşı direnişin adı olur.

İnce Memed ağaları öldürdükçe yerlerini yenileri alır. Bir gidenin yerini bir alır. Kara kara düşünürken bu işin sonunu fark eder ki bir gidip bir gelen ağaya karşı, bir Memed gitse on, yüz, bin, milyon Memed alacaktır yerini.

Orhan Bakırcıyan gitti yerin Nubar gibi onlar, yüzler aldı.

Ve Nubar gitti, yerine binler gelecek!

O anılarda değil, mücadelede yaşayanlardan olacak. Çünkü “Nasıl bir yaşam?” sorusunun cevabını kolaylaştıranlardan Nubar yoldaş…

Tutsak gazeteci Aslı Ceren Aslan 

41851

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Garabed Demircioğlu: Diyarbekir 5 nolu zindanında bir Ermeni güvercin

Öncelikle çocukluğunuzun geçtiği atmosferi anlatmanızı istiyorum. nerede doğdunuz, kaç kardeşsiniz, anneniz babanız kimdir, aile içi ilişkileriniz nasıldı, 1915'te yaşananlardan aile olarak "nasibinizi" nasıl aldınız, ekonomik durumunuz imkanlarınız nasıldı, hangi okullarda okudunuz. Karakterinizi belirleyen çocukluk ve gençlik anılarınızdan aklınızda neler kaldı?

“Sözünde durmayan insan beş para etmez!”

“Bütün ülke halkı komünist partisinin on beş yıldır ‘Verilen sözün tutulması ve eylemde kararlı olunması gerekir’ sözüne uyduğunu gayet iyi bilir. Halk kuşkusuz Komünist Partisinin sözlerine ve eylemlerine Çin’deki başka herhangi bir Parti ya da grubunkinden daha fazla güven duymaktadır.” (Başkan Mao Seçme Eserler, cilt 1, s. 329)

“Uygun adımda birlikte yürümek…”

Devrimci örgüt sadece belirlenmiş, ortaya konmuş bir programla inşa edilemez. Bunun kadar önemli bir diğer konu da örgütün bir bütün olarak tek bir insan gibi, aynı amaç uğruna, uygun adımda ve disiplin içinde yürümesidir. Bu yaratılmadığında örgüt yapısı aksar. Ağırlığını tek bir ayak üzerine vererek yürümeye çalışır. Bu durum hem uygun adım yürüyüşü bozar hem hızı düşürür hem de örgütteki eşitlik ilkesine ciddi zarar verir.

Evet ya da Hayır! Her sonuçta direniyoruz/direneceğiz!

Referandum, tarihinin 16 Nisan olarak netleşmesiyle gündemimizi daha da meşgul eden bir mesele olmaya başladı. Daha önce referandumu açığa çıkaran devlet erkinin ihtiyaçlarını, referanduma hangi siyasi atmosfer içerisinde gittiğimizi ve bu süreçte alacağımız tavrı, bu tavrın güncel süreç açısından anlamını tartışmıştık.

Savaşmayan kirlenir

Savaşmayan kirlenir. Bugün yaşanan olumsuzlukların ve başarısızlıkların, küçülme ve gerilemelerin, kitlelerden kopmanın önemli bir yerinde yeterince savaşamamak, bir örgüt olarak bir bütün savaşamamak vardır. Özneleri ve zamanları değişen ancak sayısız pratik sonuçlarıyla değişmeyen sürekli bir şekilde kendini tekrar eden dar pratiklerin temelinde burjuva ideolojisiyle uzlaşmak, onun çeşitli düzeylerdeki etkisinden kurtulamamak vardır. 

TKP/ML - GYDK ;Anayasa değişikliği referandumuyla tasarlanan tam kapsamlı kuşatma ve ezme tuzağını "HAYIR"oyunla boz,faşist ablukayı dağıt!

Anayasa değişikliği referandumuyla tasarlanan tam kapsamlı kuşatma ve ezme tuzağını "HAYIR"oyunla boz,faşist ablukayı dağıt!

Önümüzdeki Nisan ayında anayasa değişikliği için referandum yapılacaktır. Toplumun tüm kesimleri anayasa referandumunda, pratik politikanın konusu olan bu sorunda tavırlarını ortaya koyacaklardır.

Bu bakımdan bu güncel ve son derece önemli olan sorunda ne düşündüğümüzü, biz de ana çizgileriyle ortaya koymak istiyoruz. Bilinir ki bu konuda birkaç seçenek var. Biri boykot, diğeri hayır ve üçüncüsü ise evettir.

Kıss... Kıss... Ayeste... Ayeste...

Biz sıradan proletaryaların özgürce üretebilmesi için daha çok şeyler yapması gerekir değil mi ?

Hani nerede bahis ettikleri; etiklik,  ahlakılık... kurallar, disiplin, sadakat...

Üzenlere üzülmeyecem... üzenlere üzülmeyecem... üzenlere üzülmeyecem....

Çal kemancı.

Ali' de gitse, Veli' de  gelse bizler için hiç bir şey değişmeyecek.

Yirmisinde yoldaş, kırkında gardaş, altmışında kankiiii.…

Bireyin zaaflarını ortaya çıkaran nedenlerle değilde bireyin zaaflarıyla yola çıkmak kime ne kazandırmıştır ki kanki ?

Anomali! [1] – H. Gürer

 M.Ö filozoflarından Aristo’nun geliştirdiği klasik mantık, doğru ya da yanlış sonuçlar doğuran siyah-beyaz meselelere odaklanır. Oysa gerçek hayattaysa, kafa patlattığımız şeylerin çoğu grinin tonlarını taşır! Bu yüzden Aristo’nun M.Ö geliştirdiği klasik mantık ile günümüz gelişmelerine bakmaya kalkarsak yanılırız. Neden? Çünkü siyah ile beyaz renklerinin ara tonlarını gör(e)meyiz. Hiç bir şey siyah-beyaz kadar kesin ve net değildir. Hele siyasette, asla!

Katledilişinin 44.yılında komünist Önder İbrahim Kaypakkaya'yı anıyoruz!

Katledilişinin 44. yılında Komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşı anmak için düzenleyeceğimiz geceye siz emekçileri, devrimcileri, yurtsever ve yoldaşlarımızı katılmaya çağırıyoruz.

Türkiye proletaryasının komünist önderi İbrahim Kaypakaya yoldaşın Diyarbakır işkencehanelerinde katledilişinin 44. Yılındayız. 

Fırat havzasında Ermeni kıyımları

Beş yıldan bu yana Suriye'de devam eden savaşta insanoğlu II.Dünya savaşından sonra ekonomik ve sosyal yıkımların en ağırlarına tanıklık etmektedir.Henüz gelinen aşamada görüşmeler ülkeninasli unsurlarının olmadığı,istenmediği ortamda yapılması çözümün ne kadar gerçekçi olacağı ayrıbir sorun olarak kendini gösteriyor.Arap,kürt ve mazlum halkların kaderi ve geleceği emperyalisthaydutların alacağı kararlara bağlanmış savaşın sona ermesini beklemektedir.Bugüne kadar savaşın bilançosu çok ağır olmuş daha da artmaktadır.Nerdeyse nufusun yarısı yerlerini değiştirmiş,beş-yüzbin insan hayatını kayb

Başkanlık sisteminin düşündürdükleri...

“Toplumun ve devlet iktidarının toplumsal yapısı, onları kavramaksızın toplumsal faaliyetin herhangi bir alanında tek bir adımın bile atılamayacağı değişikliklerle karakterizedir.

Sayfalar