Perşembe Mayıs 30, 2024

Seçim mi Devrim mi ?


Bu coğrafyada halklar düzenin yüz yıldır sahnelediği seçim oyununa katılmakla baltayı bilinçsizce hep kendi ayaklarına indirdiler. Bu 30 Mart yerel seçiminde de halk diğer seçimlerde olduğu gibi yine kendisine biçilen militan figüranlık rolünü oynadı. Yorucu bir seçim kampanyasını sırtlayarak Meclis partilerine pek çok belediye başkanlığı ve il meclis üyelikleri kazandırdı.

Peki nefes nefese geçen bu seçim koşusundan halk ne kazandı? Halkın oyuyla seçilen belediye ve il meclisleri halka karşı sorumlu olacaklar mı? Bu meclisler halk tarafından görevden alınabilen yerel parlamentolar olarak görev yapabilecekler mi? Bunların aldığı kararlar halkoyuna sunulacak mı? Halkın bu kararları veto etme hakkı olacak mı? Belediyelerin ulaşım, sağlık ve diğer hizmetleri ücretsiz olacak mı? Bu parlamentolar halkın ve esnafların küçük sermayelerini bir araya getirerek bu sermayelerle halka ait iş merkezlerinin, fabrikaların ve çiftliklerin kurulmasında öncülük edecekler mi? Halkın işsizlik ve yoksulluk gibi temel meselelerine el atacaklar mı? Eğitim ve öğretim kurumları, cezaevleri, polis ve jandarma teşkilatları bu parlamentolara bağlı olacak mı?

Bilindiği gibi bunların hiçbiri olmayacak. Çünkü ne devlet düzeni buna müsaittir, ne de partilerin böyle bir amacı vardır. Yani halkın kazandığı bir şey yok; kazanan, Meclis partileri ve onların adaylarıdır. Kan ter içinde çalışan taraftarların payına düşen ise boş hayallerdir. Partiler hep yaptıkları gibi halkı yine süslü vaatlerle meşgul etmeye, oyalamaya ve enerjilerini miting alanlarında ve seçim sandıklarında çarçur etmeye devam edecekler.

  Her düşüncenin kendi zamanı var

Kabul etmek gerekir ki, bu yerel seçimde -sonuçlar bir yana- halkın yüksek oranda sandığa gitmesi üstünde düşünülmesi gereken önemli bir konudur. Katılımın yüksekliği halkın çoğunluğunun sisteme entegre olduğunu gösteriyor. Halk dalkavukluğu yapmadan bu gerçeği kabul etmeliyiz, yoksa tekrar tekrar hayal kırıklığına uğrarız.

Okurlar hatırlarlar, ben birkaç hafta önce siyasetçilere ve aydınlara çağrı yaparak, sokağa çıkan kitlenin önünde gaz bombalarına ve tomalara karşı kendimizi birbirimize zincirleyelim demiştim. Birkaç arkadaştan başka aydın ve siyasetçilerden ses çıkmayınca, bir arkadaşım, "Üzülme, her düşüncenin kendi zamanı var,"dedi. Tarihten pek çok örnek vererek bazı düşüncelerin önce ilgisizlikle karşılandığını, sonra da sahiplenildiğini belirtti.

 Devrim de öyle, onun da kendi zamanı var. 30 Mart'ta ortaya çıkan tablo olumsuz olsa da ümitsizliğe kapılmamak gerekiyor. Gün ışığına çıkan manzara iyi okunabilirse devrimin kökleşip boy attığı bir zemine dönüştürülebilir. 

 Öncelikle şunu bilincimize ve ruhumuza kazımalıyız: Halkın erkek ya da kadın siyasetçilerin koltuk kapmalarına değil, gerçek özgürlüğe ve insanca bir yaşama ihtiyacı var. Bu hedefe ulaşabilmek için halkın iktidar olması gerekir. Bu da bir devrim meselesidir. Bilinç devrimi, örgütlenme, devrimin inşası ve devrim birbirlerine zincirleme olarak bağlı olan süreçlerdir. Bunların nasıl olacağı ve nasıl projelendirileceği devrimci hareketlerin bir araya gelip konuşacakları meselelerdir. 

Sandık politikaları sistemle problemi olan ezilen Kürtlerin, Türklerin, Arapların, Çerkeslerin, Rumların, Ermenilerin, 'Ezidilerin, Süryanilerin, Lazların, Türk ve Kürt Alevilerin ve diğer halkların enerjilerini sistemin içinde eritip yok etmektedir. Her şeyden önce bu ölümcül anafor terk edilmelidir.

1962 kış aylarında Amerika'nın Georgia eyaletinde zencilerden bin kadarı ayrımcılığı protesto ettikleri için hapse girmişlerdi. Polis şefi, 9 yaşlarındaki zenci bir çocuğa, "Adın ne?"diye sordu. Çocuk polis şefine ateş gibi yakan bakışlarla bakarak, "Özgürlük, özgürlük,"diye cevap verdi.


 Biz de o hep birlikte özgürlük diyoruz. Türkiye'de özgürlük, Kürdistan'da özgürlük, Lazistan'da özgürlük; ezilen ve mağdur olan herkes ve tüm halklar için özgürlük…

Özgürlük düzenin seçim bataklığında değil devrimle elde edilecektir. Vakit devrimi inşa vaktidir.


Öyle bir devrim ki, ülkenin tüm zenginlikleri ve hayatın tüm özgürlükleri halkın olmalı. Devlet halkın olmalı.

Yazıyı seçim sonrası internete düşen şu notla bitirelim: Galip partilerin taraftarları zaferlerini kutlamak için tüm geceyi sokakta geçirdiler. Alkış ve sevinç çığlıkları arasında havai fişekler attılar, zafer turları atıp yeri göğü klakson sesleri ve sloganlarla inlettiler. Davul zurna eşliğinde halay tutup gecenin kalbinde çılgınca oynayıp eğlendiler. Aralarında tek bir parti aristokratı bile yoktu. Sabah gün ışıdığında yorgun argın işlerine ve evlerine dönerken ellerinde kala kala sadece hayalleri kalmıştı.

alinakmahmut@hotmail.com

95111

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]

 

 

“Belki de asıl ustalık budur;

her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]

 

Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…

Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

Sayfalar