Perşembe Eylül 19, 2024

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!

Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

Dar anlamda “dışımızdan biri”, ama geniş anlamda emekçi halktan biri olması sebebiyle de bizden biri olan ahbabım, bu son derece isabetli ve haklı sorusuyla, aslında acı bir gerçekliğimize parmak basıyordu: Devrimi örgütleyebilmek, yani devrimci siyasal mücadele yürütebilmek için nesnel koşullar böylesine muazzam denilebilecek derece elverişliyken; devrimci sol-sosyalist ve komünist kesimler neden bunu bir türlü “fırsata” çeviremiyor? 

Kendilerini devrimci sol-sosyalist ve komünist addeden tüm yapı ve kesimlerin, ivedilikle ve de devrimci ciddiyetle bu sorunun yanıtını oluşturmalarının, ertelenemez tarihi sorumlulukları gereği olduğunu, bu vesileyle bir kez daha önemle yinelemiş olalım.

Kendi açımdan sorunun belli boyutlarını, (Temmuz’un son haftası içinde, üç bölüm olarak, artarda bloğumda okurla buluşacak olan) “Bugün Açısından Devrimci Siyasal Mücadelenin Toplumsal Dinamikleri Nelerdir?” başlıklı makalemde ele alıp, bazı yanıtlarını oluşturmuştuysam da ancak çok bileşenli böylesi bir sorunu, tüm yönleriyle tek bir kısa makalede işlemek, öyle pek de mümkün olmadığından, tekrar tekrar ele alıp işleme ihtiyacı oluşuyor.

Ziya Ulusoy’un Özgür Yeni Politika gazetesinin 22 Haziran tarihli sayısında yer alan “İşçi Hareketi Nasıl Güçlenebilir?” ve keza Ergin Yıldızoğlu’nun Sendika Org. tarafından paylaşılan aynı tarihli, “Uygarlık Projesinden, Faşist Üretme Çiftliğine.” başlıklı yazıları, bu soruna bir kez daha dikkat çekme gereği oluşturdu.

Ziya Ulusoy sorunu özetle: “Komünist ve devrimci hareket, işçi sınıfı içinde çalışmayı temel alır, işçi sınıfı hareketini faşizmle, kapitalizmle mücadelede devrimcileştirme bilinci ve pratiğiyle hareket eder, kadrolarına deneyim kazandırırsa, bu görevini başarabilir. Kendisini ve işçi hareketini güçlendirebilir.” ve “Yeniden işçi sınıfı hareketiyle komünist ve devrimci öncünün birliğini kuşanmanın zamanı” şeklinde ele alıp sorgulamış.

Teorik olarak bu söylenenlerde elbette ki ciddi herhangi bir yanlışlık yok. Ancak bu kadarını söylemek, sosyal pratiğimizin de gösterdiği gibi; maalesef ki derde de deva olmuyor/olamıyor. Çünkü bu neviden söylemler, istisnasız, kendisini devrimci sol-sosyalist ve komünist addeden tüm “öncü” ve “önder” yapıların adeta “besmelesi” gibi, tekrarlana geliyor olmasına rağmen, bu mevcut olumsuz tablo yaşanıyor. Dolayısıyla da burada sorunun neden ve niçinlerinin daha farklı boyutlarda aranması gerekliliği ortaya çıkar. Özellikle de tüm o sıralanan şeylerin her birisi için; “AMA NASIL? HANGİ ‘SİHİRLİ’ SÖYLEMLERLE? HANGİ YOL, YÖNTEM VE MÜCADELE ARAÇLARIYLA BUNLARIN YAPILABİLMESİ, BİR TEMENNİ OLMAKTAN ÇIKARILIP, GERÇEĞE DÖNÜŞTÜRÜLEBİLİR? Vb. sorularının yanıtlarının oluşturulması gerekiyor. Aksi takdirde dolap beygirinin mekanik kısır döngüsünü kırıp aşmak, pek de mümkün olamayacak gibi. Muhtemelen Ziya Hoca belki de zaten bunu yapmayı tasarlıyordur da bilemiyorum.

Ergin Yıldızoğlu da ilgili makalesinde, sanki de biraz da Ziya Hocaya göndermede bulunurcasına, şunların altını çizmiş:

“… Geçmişte sol partileri, protesto hareketlerini, kadrolarıyla kitlesel enerjileriyle besleyen gençlerin bu kez, hemen tüm Avrupa ülkelerinde faşist hareketlere giderek daha çok yöneldiği görülüyor. (The Independent, Guarddin, Brussel Signal, Unheard)” şeklindeki bu tespiti paylaştıktan sonra, bu yönelimin nedenlerinden birinin de şu olduğuna işaret ediyor: “Sosyalist hareketin daha çok geçmişi çağıran (nostaljik-melankolik) söylem ve duyarlılıkları bir çıkış yolu, gençlere gelecek umudu sunmakta yetersiz kalıyor.” Dedikten sonra, bir kıyaslama yaparak: “Bunlara karşın faşist hareket özellikle (…) ‘ulusal onur- gelenek, dayanışma’, ‘ırksal saflık’, seçkinlere düşmanlık gibi fantastik de olsa, kolay anlaşılabilir cevaplar ve seçenekler öneriyor.”

Burada anlatılmak istenenin ne olduğu son derece açık ve de anlaşılır olduğundan; sonucu özetle şöyle bağlamak mümkün: Kuşkusuz ki sorunun bir nedeni de söylemini, mücadele yol ve araçlarını, örgütsel mekanizmalarını ve kadrolarının zihinsel dünyalarını anın gerçekliğine uyduramamış olma tutumuyla, kendisini, hani denir ya “zamanın ruhuna” uygun olarak yeniden ve daha ileri bir düzeyde üretememiş olmasıdır. Ve aslında bunun kendisi de başlı başına bir başka SORUNDUR!  

 

1422

Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)

Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)

Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.

Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)

Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.

Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi

İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.

Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç

Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi   yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.

Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:

Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...

Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor. 

Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:

Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)

Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)

Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.

Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler

Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

Diktatör 'Reis' çıkış arıyor ..

Malum olduğu üzere T.C.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!

Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)

Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Sayfalar