Pazar Mart 16, 2025

Bir “Radikal Demokratik Devrim” Deneyimi: ROJAVA DEVRİMİ!

Suriye’de 2011 yılında başlayan iç çatışmalar sonucunda, Suriye Kürdistanı’nda (Rojava) rejim güçleri çekilmiş ya da kovulmuş; esas olarak Suriye Kürt Ulusal Hareketi’nin önderliğinde, 19 Temmuz 2012’de Cizirê, Kobanê ve Êfrin bölgelerinde kanton adıyla tek yanlı biçimde “demokratik özerklik” ilan edilmişti.

“Rojava Devrimi” olarak ilan edilen bu sürecin ilham kaynağının Türkiye Kürdistanı Kürt Ulusal Hareketi ve onun önderi Abdullah Öcalan’ın tezleri olduğu bir sır değil. Deyim yerindeyse, S. Kürdistanı’nda A. Öcalan’ın tezleri test edilmektedir. Devrime önderlik eden Kürt hareketi bu devrimi (farklı tanımlamalar da olsa); “Tabii ki radikal demokratik devrimden ve radikal demokrasiden söz ediyoruz” olarak tanımlamaktadırlar. (H. Ali, “Rojava Devrimi, Ortadoğu halklarının devrimidir”, Ö. Gündem, 2 Eylül 2014.) Bu onlara göre bu “yeni” bir devrimdir!

Kuşkusuz ki hiçbir devrim süreci halkın desteği ve katılımı olmadan gerçekleştirilip sürdürülemez. Bu devrimi gerçekleştirenler de, başta Rojava’daki Suriye Kürt ulusu olmak üzere, bölgede yaşayan diğer milliyet ve mezhepler olarak görülmektedir. PKK’nin askeri desteğinin yanı sıra, Rojava’nın tüm saldırılara karşı başarıyla direnebilmesinin sırrını burada aramak gerekir.

Rojava Devrimi’nin dayandığı “demokratik özerklik” Suriye’nin sınırlarını değiştirme iddiasında değildir. Hedefi Suriye’yi “Yeni Demokratik Suriye” haline getirmektir. Bunun yolunun da halihazırda IŞİD çetelerine karşı sürdürülecek ortak mücadelede görmektedir: “Böyle bir demokratik ittifak temelinde IŞİD’e karşı yürütülecek ortak mücadele, aynı zamanda yeni demokratik Suriye’nin inşası anlamına da gelecektir.” (H. Ali, Agy.)

Dolayısıyla devrim henüz tamamlanmamış bir süreçten geçmektedir. Bir devrimden ziyade devrim süreci içinde bulunduğunu ifade etmek daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Şu an için baş hedef IŞİD çetelerinin saldırılarının bertaraf edilmesidir. Devrim savunma pozisyonundadır. Gelişmelere göre, Suriye rejiminin “demokratik özerkliği” ele alışına göre şekillenecek, ya Suriye rejimi içinde sınırları belli bir şekilde özerk olacak, ya ezilecek ya da bağımsızlığını ilan edecektir. Devrim henüz yolun başındadır ve hedefi ona yön veren çizginin sınırları kadardır. Bu sınır ise “burjuva demokrasisi”nin sınırları kadardır.

Yaşanan süreç gerçekte İmralı’da ileriye sürülen “demokratik özerklik” politikasının somutlandığı bir deney durumundadır. Bu politika Kürdistan’ın dört parçasına da önerilmektedir. Nitekim T. Kürdistanı Kürt Hareketi, 2011 yılında T. Kürdistanı’nda da “demokratik özerklik” ilan etti. Tek yanlı ilan edilen bu özerkliğe yönelik fiiliyatta özellikle belediyeler bazında çeşitli adımlar atılmış olsa da, çok somutlanabildiği söylenemez.

Ancak Rojava’da ortaya çıkan konjektürel durum, Kürt hareketine tezlerinin yaşamla sınanması olanağını sundu. Aynı olanak şimdi IŞİD çetelerinin Irak Kürdistanı’na saldırması ve Şengal bölgesinde Êzidî Kürtlerine yönelik katliam uygulamasıyla ortaya çıkan, Şengal’in Irak Kürdistanı’nı içinde özerk bir bölge olarak ilan edilmesi ve öz savunma güçlerinin kurulması talebinin ortaya çıkmasında da görülmektedir.

 

“Radikal Demokratik Devrim”in Hedefi “Yeni Demokratik Cumhuriyet”(!)

T. Kürdistanı Kürt Ulusal Hareketi, TC devleti ile yürüttüğü “çözüm süreci”nde de T. Kürdistanı’na yönelik tıpkı Rojava’daki gibi bir çözüm önermektedir. Kürt hareketi benzer hedeflere sahip olarak bir “demokratikleşme”den bahsetmekte, bugünlerde sıkça kullanılan ifadeyle “yeni Türkiye”nin ancak ve ancak “Yeni Demokratik Türkiye” ile gerçek karşılığını bulabileceğinden bahsetmektedir: “‘Yeni Türkiye’ ancak ‘Yeni Demokratik Türkiye’ olursa bir anlamı ve içeriği olur. ‘Çözüm Süreci’ ancak ‘Demokratik Çözüm süreci’ olursa fiiliyatta bir anlam ifade edebilir.” (A. Bayram, “Esas Olan Demokratikleşme”, Ö. Gündem, 1 Eylül 2014)

T. Kürdistanı Kürt Ulusal Hareketi’nin an itibariyle Rojava Devrimi’yle test ettiği politikasının özünü, her bir coğrafyada ayrı uluslaşmış olan Kürt uluslarının, Özgürce Ayrılma Hakkı’nı (ÖAH) reddedip, her parçadaki ulusun bulundukları devletin sınırlarına dokunmadan, -bu tavizlere dayanarak- karşılanabileceğini düşündüğü “demokratik özerklik” içinde yaşamayı öngörmektedir. (“Demokratik ulus”, “demokratik vatan” gibi kavramlar kulağa hoş gelen ama hem yanlış hem de karşılığı olmayan kavramlardır.) Bu politikanın “radikal demokratik devrim” denilen, “yeni tipte” bir devrimle ya da Türkiye’deki gibi “çözüm süreci” sonucunda ulaşılacak “radikal demokrasi”yle gerçekleşebileceğini savunmaktadırlar. Bunun sonucunda da “Yeni Demokratik Cumhuriyet” kurulacağını söylemektedirler.

Yeni Demokratik Cumhuriyet, Yeni Demokratik Devrim’in ürünü olarak ortaya çıkar. Diğer bir ifadeyle, eğer Kürt hareketinin iddia ettiği gibi hem Suriye’de hem Türkiye’de, Yeni Demokratik Cumhuriyet kurma hedefi varsa; bu hedefin mutlaka ama mutlaka anti-emperyalist ve anti-feodal bir devrim olarak ortaya çıkması gerekir: “Bugünkü aşamada Çin devriminin niteliği, proletaryanın önderliği altında işçiler ve köylülerin ana gövdeyi oluşturduğu ve geniş sosyal kesimin de katıldığı anti-emperyalist ve anti-feodal bir devrim olarak belirir. Yani bu, hem eski demokratik devrimden hem de sosyalist devrimden farklı olan bir yeni-demokratik devrimdir.” (M. Zedung, Seçme Eserler, Kaynak Yay., Cilt 3, s.226)

Rojava Devrimi’nde anti-feodal bir yönelim görmediğimizi, başta kadın sorunu olmak üzere, bir dizi üstyapısal alanda son derece önemli adımlar atıldığını, ama örneğin mülkiyet sorununa dair, toprak ağalarına ve kırdaki gerici üretim ilişkilerine karşı bir yönelim olmadığını, (Bu belki de şu aşamada sol bir yaklaşım olmakla birlikte, ilerisi içinde böylesi bir perspektifi yoktur.) devrime önderlik eden “radikal demokrasi”nin böyle bir hedefinin olmadığını biliyoruz. Hakeza devrim an itibariyle anti-emperyalist bir yönelimden ziyade, emperyalizmin ve yerli uşaklarının silahlandırıp üzerine saldığı katliam çeteleriyle savaşmaktadır.

Devrimin emperyalistlerle ilişki geliştirme çabaları vardır ve bu ulusal bir hareket açısından, -çelişkilerden yararlanma anlamında-, son derece anlaşılır bir politikadır. (Örneğin Ş. Xelîl’in “Rusya Suriye’de Demokratik Özerkliği Destekliyor!” başlıklı haberi, Qamışlo, 29.08.2014, ANF) Devrim stratejik olarak anti-emperyalist bir muhtevaya sahip değildir. Taktik olarak emperyalistlerin taşeron örgütleriyle mücadele etmektedir. Bu durum onun ulusal niteliğiyle uyumludur.

Bu ifade ettiklerimizden hareketle Rojava Devrimi, “yeni tipte demokratik devrim” değil “eski tipte demokratik devrim” olarak ortaya çıkmaktadır. Rojava Devrimi, emperyalizm ve proleter devrimler çağında, proletaryanın değil burjuvazinin önderlik ettiği bir devrimdir. Emperyalizm koşullarında burjuvazinin gericileştiği, başta feodalizm ve emperyalizm olmak üzere her türlü gericiliğin alt edilmesi görevinin proletaryanın sırtına bindiği, bunun yolunun da Demokratik Halk Devrimlerinden Yeni Demokratik Devrimlerden geçtiği tarihsel tecrübeyle sabittir.

Zaten Rojava Devrimi’ne önderlik edenlerin böyle bir iddiası (anti-emperyalist, anti-feodal) yoktur. Bu nedenle de yeni bir tanım yapmakta, “radikal demokratik devrim”den bahsetmektedirler. Bu devrim belki “radikal bir demokrasi”ye yol açabilir ama asla yeni demokratik bir cumhuriyete yol açmaz. Yanılmamız demek, devrimci teorinin zenginleşmesi demektir ve biz ancak bundan mutluluk duyarız.

Rojava Devrimi’nin ortaya çıkardığı demokrasinin yaşama şansının günümüz koşullarında bir hayli zor (imkansız) olduğunun altını çizelim. Hele hele Ortadoğu gibi bir coğrafyadan bahsediyorsak, gerçek demokrasinin ancak ve ancak işçi sınıfı önderliğinde gerçekleştirilecek bir devrimle (ve “devletsizliği” savunan ulusal harekete “korkunç” gelse bile kurulacak bir diktatörlükle!) mümkün olduğu; bunun dışındaki devrimlerin (adı ne olursa olsun) eninde sonunda, “kapitalist modernite”(!)nin sınırları içerisinde kalacağı, en azından Maoistler için bir sır değildir.

Başta T. Kürdistanı Kürt hareketi olmak üzere, bölgedeki “radikal demokrat”ların, bu sınırları son derece dar ve Kürt halkına gerçek demokrasiyi (halk demokrasisi) getirmeyecek bir çizgide ve üstelikte başta ÖAH’nın red edilmesi olmak üzere, son derecece önemli konularda taviz vermekte ısrar ettikleri müddetçe, eleştirilerimizden muaf olmayacaklardır. Bu bizim başta Kürt halkı olmak üzere, Kürt Ulusal Hareketi’ne yönelik devrimci sorumluluğumuzun gereğidir.

90495

ANALİZ: TC ve ABD’nin Kürdistan’da Kendi Kürdünü Yaratma Politikası

 

CHP heyetinin Hewler ziyareti öyle kısa vadeli hesaplarla yapılmış bir ziyaret olarak değerlendirilmemelidir. Bu ziyaretin özellikle ABD emperyalizminin bölgesel çıkarları için uzun vadeli bir planın adımlarından biri olduğu kuşku götürmezdir.

 

Türk Tekelci Devletin Yumuşak Güçleri

Her emperyalist ülkenin, kültürel yayılmacılığı da vardır. Kendi ekonomik ve politik nüfuz alanların genişletmek ve geliştirmek için birçok “barışçıl” gözüken aracı da devreye sokarlar. Bunlar, yardım kuruluşları, dini kuruluşlar ve çeşitli adlarda sivil toplum kuruluşlarıdır. Aynı zamanda, her ülkenin dilinden radyo ve TV yayınları da yaparlar ya da yapmaya çalışırlar. Türk tekelci devleti, uzun zamandır, bunları “iyi yapan” ülkelerin başında geliyor.

Türk devletinin denetiminde olan yardım kuruluşların başında TİKA, DEİK, AFAD, Yunus Emre Enstitüsü gelmektedir.

EYLÜL;Nubar OZANYAN

Zalimler ellerinde bulundurdukları olanakları en iyi şekilde kullanarak darbe, katliam, linç hafızası yaratırlar. Mazlumlara ait özgürlük düşlerini, direniş tarihini alt üst ederek ve silerek yok etmeye çalışırlar.

Mazlumlar ise özgürlük ve direniş hafızalarını korumaya ve güncellemeye çalışarak yeni direnişlerin yolunu açarlar. Zalimlerin çaba ve çalışmaları, onları hafıza katili olmaktan kurtaramaz.

SENTEZ | 40 Yıl Süren Afganistan İşgali, Taliban’ın Ülkeyi Ele Geçirmesi Ve Olasılıklar Üzerine…(1/2)

Taliban’ın Afganistan’ın büyük bölümünde iktidarı ele geçirmesini konu edinen bu makalenin birinci bölümünde, ülkenin tarihsel sürecine uğradığı işgaller bakımından bir değerlendirme ikinci bölümünde ise Taliban’ı doğuran zemin ve Afganistan’ın güncel durumuna ilişkin bir perspektif sunuluyor.

 

YORUM | Mustafa Suphi ve Komünist Hareketin 101. Yılı

Kemalist iktidara ilericilik atfeden Şefik Hüsnü TKP’si oportünizmin temsilciliğini yaparken Karadeniz’de boğulmak istenen Komünist Hareket 71 devrimci kopuşuyla yeniden ayağa dikilmiştir.

 

Birinci Emperyalist Paylaşım savaşının ön günlerinde İttihat ve Terakki partisinin Alman emperyalizmiyle yaptığı anlaşmalara karşı çıktığı için sürgün edilen Mustafa Suphi bir grup arkadaşıyla birlikte Rusya’ya geçer.

Ölümünün 45. Yılında Mao Yoldaşı Anıyoruz!

"Devrimi proletarya diktatörlüğü altında devam ettirilmesi teorisinin yanında, Marksist askeri çizgide Halk Savaşı teorisinin geliştirilmesi ve uygulanması, felsefe alanında çelişme yasası ve “zıtların birliği ve mücadelesi” yaklaşımı, Marksizm-Leninizm’in Maoizm aşamasına ulaşmasında belirleyicidir"

 

Komünizmi Sahte, “Cephe Çağrısı” Ulusalcı Olan Bir TKP

TKP[1] Merkez Komitesi, “yeni bir cephe açılmalıdır” başlığı altında bir cephe çağrısı yayınladı.[2] İçinde, Kürtlerin ve diğer azınlık ulusların ve sosyalizm olmadığı bir “cephe”.

Gerçekten de, “Bizi Kurtaracak Olan, Kendi Kollarımızdır!”[*]

 

 

“Gömülecek bir yerimiz bile yoksa vatanda

Ve dövülmüş köpek gibi yalnızsak

Bu suç bizim suçumuz ey emekçiler

Bu karanlık bizim karanlığımız!”[1]

 

“Devlet-mafya ilişkileri”, ya da daha kapsamlı bir deyişle “devlet-çete ilişkileri” bu ülkenin, deyim yerindeyse,   “sabite”lerindendir; gündem döner dolaşır, eninde sonunda bu konuya gelir… Adeta bir devlet rutini…

Örgütlülerin Handikabı

Çarşı (örgütlü) her şeye karşı.

Öncüye de, örgüte de, devlete de.

Ve yazar, geçiş dönemini içermeyen komünizmi eleştiriyor.

Şu koca dünyada komünizm karşısında örgütlülerin yaşadığı handikapı her halde başka hiç kimse yaşamıyordur.

Hemi geçiş dönemini içermeyen komünizmi eleştiriyorlar.

Hemi de eleştirdikleri geçiş dönemini içermeyen komünizm yerine  kendilerininde nasıl bir komünizm tezahür ettiklerini söylemiyorlar.

Sanki eleştirdikleri geçiş dönemini içermeyen komünizm geçiş dönemini içerseydi kabul edeceklermiş gibi.

15 Ağustos uyanıştır! (Nubar OZANYAN)

Kürt’ün yüzlerce yıllık kölelik ve uyuyan dünyasına yapılan en etkili devrimci müdahaledir, 15 Ağustos. Özgürlükle ve aydınlıkla tanışmanın ilk fişeğidir. Aynı zamanda yüzlerce yıldır süren kölelik dünyasından uyanışın, ayağa kalkışın devrimci yürüyüşüdür.

Umut, Umutsuzlukla Çatışarak Büyür…

Yeni duruma sıkça vurgu yapmamız boşuna değildir. Yeni durumu kavramazsak hatalarımızdan öğrenmeyi, yeni söylemlere açık olmayı ve dahası değişimin gerekliliğini yeteri kadar bilince çıkarmayı başaramayız. Keza yeni doğanı, gelişip büyüyeni doğru anlamak, tarihi anı doğru ve bütünsel okumakla orantılıdır.

Yine, yeni dönemin zorluklarına dikkat çekmek bir umutsuzluk ve karamsarlık işareti olarak görülmemelidir. Bu sadece bir gerçekliğin altını çizmektir. Ve yine, bu zorlukların içinde taşıdığı olanakları görmezsek, sınıf savaşımı için tarihi anı doğru okumamış oluruz.

Sayfalar