Cuma Nisan 11, 2025

Birleşik Mücadele Büyüyecek; Emekçilerin Umudu, Faşizmin Korkuları Katlanacak!

AKP-MHP faşist ittifakının pandemiyle birlikte yürürlüğe soktuğu politikalar, işçi sınıfı ve emekçilerin, geniş toplumsal kesimlerin açlık, işsizlik ve yoksulluk girdabına gün geçtikçe daha fazla çekilmesine neden oluyor.

Salgın, Türk sermayesinin içinde bulunduğu ekonomik krizin üstüne adeta benzin dökmüş, kitlelerin alım gücü sağanak gibi yağan zam yağmuru altında kar gibi erimiştir. Pandemi, AKP-MHP iktidarının; işçi sınıfı ve emekçiler, Kürt ulusu ve azınlık milliyetler, Aleviler ve diğer inançlar; kadın ve LGBTİ+lar nezdinde yaşadığı derin çıkmazı daha aşağıya çeken bir rol oynadı.

15 milyona dayanan işsizlik gerçeği, ücretsiz izinle asgari ücretin altında bir yaşama mahkum edilmek istenen işçi sınıfı; HES ve JES’lerle yaşam alanları tahrip edilen köylüler; salgınla birlikte ivme kazanan kadın ve LGBTİ+ düşmanı politikalar, ekonominin çıkmaza girmesiyle daha fazla büyüyen Kürt düşmanlığı ve şovenizm gerçeği, toplumun tüm kesim ve katmanlarında büyük bir öfke ve sinerjiyi biriktirdi; biriktirmeye her an devam ediyor.

Emekçi kitleler ise, AKP-MHP iktidarının sömürü ve zulüm kuşatmasına sessiz kalmıyor. İşçiler, İzmir’den Aydın’a, İstanbul’dan Gebze’ye; Çorum’dan Antep’e direnişi büyütüyor. Köylüler T. Kürdistanı’nda, Karadeniz’de ve Ege’de doğasına sahip çıkıyor. Kürt ulusu, imha ve inkar saldırılarına karşı direniş bayrağını yükseklere çekiyor. Gençlik, Boğaziçi’nde kristalize olan öfke ve isyanını ülkenin dört bir yanına yayıyor!

Türk hakim sınıflarının 15 Temmuz’dan bugüne yasak, gözaltı ve askeri operasyonlar eşliğinde inşa etmeye çalıştığı korku iklimi, kitlelerin dipten gelen söz konusu öfkesinin şiddetli basıncı altında. Sınıfsal, ulusal, cinsel kimlik temelli çelişkiler giderek derinleşiyor, dipte büyük bir öfke mayalanıyor. Dahası bu, adım adım kendisini yüzeye vuruyor.

Türk hakim sınıfları ile tüm ezilen kesimler arasındaki söz konusu saflaşma halinin hızını düşüren ve etki gücünü düşüren etmenlerden birini ise açık ki direniş ve mücadelelerin parçalı hali ve birbiriyle ilişkilerindeki zayıflık oluşturuyor. Bu gerçek, politik alanda devrimci, ilerici ve yurtsever güçler açısından da sabittir.

Birleşik Mücadele Güçleri böylesi bir toplumsal panorama içinde ortaya çıktı. Faşizmin tüm toplumsal kesim ve katmana, sınıfa yönelik saldırılarına karşı birlikte karşı koyma, direnişi dayanışma ile büyütmenin yolu açık ki her parçada gelişen mücadelelerin birleşmesinden geçiyor.

Birleşik mücadelemizle kazanacağız!

Faşizme karşı devrimci-ilerici ve yurtsever güçlerin fiili meşru mücadele temelinde, birleşik direnişini geliştirme perspektifiyle hareket eden birleşik mücadele güçlerinin deklarasyon süreci önemli verileri açığa çıkarmıştır. Birleşik Mücadele Güçleri, dayanışma ve birleşik mücadele çağrılarını, yaygın bir kitle çalışmasıyla örgütledi. Birleşik mücadele çağrıları sokakta, işçi direnişleri, öfkesi her gün biraz daha büyüyen esnaf; insan hakları mücadelesinin özneleri, kayıp yakınları, kadın cinayetlerinin mağdurları; gençliğin yükselen direnişiyle adım adım örüldü.

Bir süredir yürütülen birleşik mücadele tartışmalarına eklenen bir halka olarak, kısa sürede yaygın ancak etkili bir şekilde yürütülen kitle çalışmasının açığa çıkardığı enerji, toplumun kılcal damarlarında dayanışma ve birleşik mücadeleye duyulan ihtiyacı da ortaya çıkarmıştır. Yürüttüğümüz çalışmalarda kitlelerden aldığımız olumlu yöndeki geri dönüşler; sokakta, fiili-meşru mücadele temelinde etkin bir kitle çalışmasıyla ete kemiğe bürünen, birleşik mücadele perspektifinin ne kadar isabetli olduğunu göstermiştir.

Gerek çalışma sırasında kitlelerin gösterdiği ilgi ve alaka gerekse de birleşik mücadele tartışmalarının bulduğu karşılık doğru yolda olduğumuzu, çelişkilere doğru yöntemlerle müdahale edildiğini göstermiştir.

Açık ki, kitlelerin düzenin sömürü ve zulüm gerçekliğinden doğan çelişkileri çok fazladır ve sayısız yol ve yöntemin yaşam bulmasıyla adım adım çözülebilecektir. Devrimci-demokratik alan açısından birleşik mücadele güçleri, benzer sorunları yaşayan direnç odaklarının daha fazla yan yana gelmesine, faşizme karşı mücadeleyi omuz omuza birleşik bir şekilde yürütmesi gerektiğine ilişkin bir tartışma yürütmekte bu fikriyatı tüm toplumsal kesimlere dalga dalga yayma hedefi taşımaktadır.

Bu anlamda Gebze’de devam eden Migros işçilerine yapılan dayanışma ziyareti ve bunu takiben sekiz sendikanın Migros’u boykot çağrısıyla Kadıköy’de düzenlediği dayanışma eylemi söz konusu tartışmaların somut bir karşılığı olmuştur.

Birleşik mücadele güçleri, tüm toplumsal kesimlere, en yakınında benzer sorunları yaşadıkları kesimlerle yan yana gelme, dayanışmayı büyütme çağrısı yapmaktadır. Bu bağlamda, Boğaziçi Öğrencilerinin kayyum rektöre karşı direnişine başından itibaren destek sunan, direnişle dayanışmayı büyüten tutumumuz öğrenciler tarafından sahiplenilmiş ve dayanışma mesajları ve mücadelenin yan yana yürütülmesi şeklinde karşılık bulmuştur.

Kuşkusuz bahsini ettiğimiz çağrıların ideolojik-politik muhtevasını en güçlü alan Türk hakim sınıfları, AKP-MHP iktidarı olmuştur. Devrimci-sosyalist güçlerin Kürt ulusal özgürlük hareketiyle yan yana gelmesi, mücadele alanlarında yoldaşlaşması adına yeni bir kulvarın açılması egemenleri korkuya sürüklemiştir. 4 Şubat’ta Kadıköy’de deklarasyona yönelik abluka, açığa çıkan polis terörü ve devletin en yetkili organları ve kişileri eliyle marjinalize-terörize etme hedefli saldırılarda buna işaret etmiştir.

AKP-MHP faşist ittifakı, gözaltındaki yoldaşlarımızı “terör” parantezine alarak devrimci örgütlere göre tasnif ederek mahkemelerine tutuklama çağrısı yapmış, gözaltıların sahiplenilmesini engellemek adına adrese teslim eylem yasağı koymuş, geniş kitlelere de korku salmaya çalışmıştır. Faşist kuşatmaya rağmen deklarasyon gerçekleşmiş, Birleşik Mücadele Güçleri, AKP-MHP iktidarının ideolojik-politik manipülasyon ve saldırılarına yanıt vermiştir.

Açık ki, devrimci güçlerle yurtsever hareketin faşizme karşı birleşik direnişi bu topraklarda ağır bedeller pahasına yeşermiş ve bugünlere gelmiştir. Birleşik Mücadele Güçleri bu birikimin devrimci-demokratik alanda inşa edilen yeni bir izdüşümüdür.

Faşizm, birleşik mücadele güçlerinde karşılık bulan; dayanışma, toplumun tüm kesimlerine direnişi birlikte omuz omuza büyütme çağrısı ve fikriyatından büyük bir endişeye kapılmıştır. Türk hakim sınıflarının korkunç bir sömürü ve katıksız – azgın bir şiddetle hayat bulan iktidarına karşı kitlelerin bilinci ve eyleminde biriktirdiği büyük sinerji adım adım sokağa taşmaktadır. Birleşik Mücadele Güçleri, bu öfkenin kahredici gücüne temas etme, onunla buluşma iddiasındadır!

Birleşik mücadelemizi büyütecek, emekçilerin umudunu, faşizmin korkularını katlayacağız!

4884

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:

Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)

Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3

Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme

 

Soru 3:

Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır

Cevap:

Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Sayfalar