BİZİ HER GÜN ÖLDÜREN KAPİTALİST SİSTEMDEN KURTULMALIYIZ

“... Sermaye (dünyaya) tepeden tırnağa her gözeneğinden kan ve pislik damlayarak geliyor” Marx
10 Ekim Ankara katliamı, devlet iktidarını elinde bulunduranların, kitleleri sindirme politikalarının en üst ve en vahşi boyutu olarak ortaya çıkmıştır. Bu katliamı kimin yaptırdığı çok açıktır: AKP hükümeti ve Türk devleti. Bir numaralı baş sorumlusu cumhurbaşkanı sıfatlı Erdoğandır. Bu tür katliamlar Erdoğan’ın ne ideolojisine ne de hukukuna aykırıdır. Erdoğan, katliamlarla iktidarını ayakta tutmaya çalışan faşist bir siyasi kişiliktir. Söylemleri ile toplumu kaplaştırmaya çalışmasıyla, kışkırtmalarıyla, uygulamalarıyla Ankara katliamının bir numaralı azmettiricisi ve uygulatıcısı olarak halk tarafından Erdoğan yargılanmalıdır ve yargılanacaktır.
Başka yerlerde suçlu aramanın komplo teroileri ürtmenin de bir anlamı yoktur. Bu devlet katil bir devlettir. Bu konuda tarihsel sicilli hiç temiz değildir. Kuruluşundan beri, Kürtleri ve diğer azınlıkları katlederek kendini var etmiştir. Kuruluşundan beri, işçi sınıfı ve emekçileri katlederek, halkın demokratik yaşam alanlarını ya yok ederek ya da daraltarak kendini ayakta tutabilmiştir.
Kuruluşundan beri, komünistleri, devimcileri, demokratları katlederek kanlı devletini inşa etmiştir.
Bu köşede sıkça yazıldı. Türk devletinin tarihinin başlarına gitmeye bile gerek yoktur. Bütün tarihi kanlıdır. Sadece son kırk yıllık süreçteki kitle katliamlarının özeti bile onun niteliğini ortaya koymaya yeter: 1 Mayıs 1977 Taksim katliamını bu devlet yapmıştır. Bu belgeleriyle ortadadır. Maraş, Çorum ve Sivas’ta alevi katliamını yapan ve yine 2 Temmuz 1993’de Madımak’da aydınları yaktıran bu devlettir.
1990-93 yıllarında, MGK (Milli Güvenlik Kurulu) kararıyla 17 bin Kürt yurtseverini ve aydınlarını katleden (Mehmet Ağır’ın sözünü ettiği “bin operasyon”) bu devlettir. Kürtleri asit kuyularında atarak öldüren bu devlettir. Roboski’de 34 Kürdü, Kürt olduğu için savaş uçaklarına bombalatarak katleden bu devlettir. 5 Haziran’da 2015’de HDP Diyabakır mitinginde kitlelerin ortasında bomba patlatıran bu devlettir. Suruç’da 30 aşkın sosyalist genci katleden yine bu devlettir. Son 30 yılda Kürdistan’daki büyüklü-küçüklü katliamlarını ise buraya yazmıyoruz.
Gezi direnişinde polislere vur emrini bizzat veren faşist RTE’nin kendisidir. Bunu kendisi de açıklamıştır.
Ve bu zorba faşist devletin buraya almadığımız nice katliamlar, öldürmeler, sorgusuz sualsiz katletmelerinin ise haddi-hesabı yoktur. Ve işkencelerini, cezaevi katliamlarını, cezaevindeki vahşi uygulamalarını, polis işkencelerini ise günlük yaşadığımız olgular olarak varlığını devam ettirmektedir.
Bunları yapan kapitalist bir burjuva cumhuriyetinin hukuku içinde olan olağan uygulamlar olarak görülmektedir. Burjuva demokrasisinin “medeni hukuk ve ahlak” kuralları içinde, devleti elinde bulunduran burjuvazi tarafından doğal uygulamalar olarak kabul edilmektedir.
Daha önceleri yaşadığımız ve bugün yaşadıklarımız, uzayda değil, kapitalist bir cumhuriyette olmaktadır. Bu tür vahşi katliamlar, sadece AKP zamanında değil, diğer partiler zamanında da yapılmıştır. CHP’si, DP’si ve AP’si zamanında da benzer katliamlar yaşanmıştır. CHP’li tek partili dönemde ise zulüm ayyuka çıkmıştır.
Bugün, burjuvazi, yönetilenleri (halkı) yönetmekte daha fazla zorlandığı için ve Kürt hareketinin gelişmesi karşısında; katliamlara sıkça baş vurarak “yönetememezliğini” yönetebilir durumuna çevirmeye çalışmaktadır.
Kapitalist sistem, kitleler üzerinde baskı uygulamadan ayakta duramaz. Bu baskının boyutunu ise sahip olduğu ekonomik ve siyasi durum belirler. Emperyalistler arası çelişmeler ve çatışmalar derinleştikçe, bunlara bağımlı ülke halkları üzerinde ekonomik ve siyasal baskılar daha da artar. Burjuvazi ekonomik ve siyasal olarak güçsüzleştikçe kitleler üzerindeki baskı ve sömürüyü de o oranda artırır. Baskıların boyutları ise büyük kitlesel katliamlara kadar varır.
Türk devletinin bugünkü uygulamalarını, kitle katliamlarını, onun üzerinde yükseldiği ekonomik ve siyasal sistemden ayrı ele almak, oldukça yanıltıcı olur. Burjuva devletinin hukuku da hiç bir zaman sahip olduğu ekonomik yapıdan ayrı ve onun üzerinde olamaz. Hukuku belirleyen ekonomik yapıdır. Kapitalist sistemin hukuku da kapitalist ekonomi biçiminden ayrı olamaz. Kapitalist uygarlık, insanların insanca yaşaması yerine, bir avuç burjuvazinin zorla çoğunluğun üzerindeki hakimiyetidir. Böyle olunca, toplumsal üretime zorla el koyan burjuvazi ile toplumsal üretimi gerçekleştiren işçiler arasındaki sınıf savaşımı eksik olmaz.
Bugün yaşadıklarımız, Ankara’nın göbeğinde, en barışçıl gösteri yapmak isteyen kitlelerin ortasında patlatılan bomba, kapitalist sistemin kaçınılmaz bir uygulaması olarak karşımıza çıkıyor. Burjuvazinin kapitalist sistemi, kendi kan akışını sağlayabilmek için işçi ve emekçilerin kanını akıtıyor.
Bu tür uygulamalar, burjuvazinin, işçi ve ezilenlere karşı sınıfsal tepkisi ve uygulaması olarak gündeme gelir. Bu uygulamalar, burjuva hukukununa aykırı bulmak, sistemin gerçekliğ ile bağdaşmaz. Bütün burjuva devletlerin tarihi, işçi-emekçi katliamlarıyla doludur. İşçi-emekçi katliamı yapmayan burjuva devleti dünya üstünde bir elin parmak sayısını geçmez. Onlarda başka zalimliklerle kendilerini ayakta tutmuşlardır. Kapitalist ekonomik ve siyasal sistem, kendine muhalif olan kitle katliamlarını dıştalamaz, tersine kendi yaşamlarını uzatmanın kaçınılmaz bir gereği olarak görürler. Hatta bazan kendini destekleyen kesimleri de katlederek, muhaliflere karşı kullanma yolunu seçer. Sömürüyü ve baskıyı bir hukuk kuralı, bir adalet biçimi, kültürü, bir ahlakı anlayış olarak ele alan bir sistemin, sömürdüğü kitlelere, hukuklarının daha üst baskı biçimi, katliam olarak döner.
En “demokrat ülkeler” olarak adlandırılan AB ülkeleri daha bir kaç gün önce Erdoğan’ı Bürüksel’de kırmızı halilar üzerinde “dostça” karşıladı ve göçmenleri AB’ye göndermeme (sınır bekçiliği) karşılığında Türkiye’nin “güvenli ülke” sayılmasını istedi ve bu istek kabul edildi. (Üstelik her gün bir kaç kürdistan ili ve ilçesi tank ve obüslerle bobalanması, sokağa çıkma yasakları sürerken ve kadın, çoluk-çocuk demeden onlarca insan katledilirken.... AB’e göre, Kürtlerin bombalanması güvenli olmanın bir gereği olsa gerek!) Bir kaç gün sonra ise AB burjuvazisinin “güvenli ülkesi”nin başkenti Ankara’da 125’i aşkın insan katledildi, yüzlercesi yaralandı. Bu katliam; kapitalist burjuvazinin, kitlelerin en doğal demokratik taleplerine verdikleri cevap biçimidir.
Burjuvazi için önemli olan, sermayenin büyümesi, egemenlik alanlarının genişlemesi ve sömürü sistemini garanti altına alınmasıdır. Bu nedenle bunlar, her eli kanlı diktatörü besler, destekler, büyütür ve rahatlıkla bağrlarına basabilirler. Bunu yapıyorlarda. Bu onların sahip oldukları sömürü sisteminin üzerinde şekillenen “demokrasi” hukuklarının ve ahlaklarının zorunlu bir gereğidir.
Kısacası, burjuvaziyle proletarya arasındaki sınıf savaşımda, burjuvazinin işçi ve emekçilere, ezilen uluslara yönelik katliamları eksik olmamış ve onların kapitalist sistemi yıkılana kadarda bu acıları daha sıkça yaşamaya, yani burjuvazi tarafından öldürülmeye devam edileceğiz.
Bizi öldürmelerine daha fazla müsade etmemek ve buna bir son vermek için, işçiler, emekçiler ve tüm ezilenler olarak, örgütlenmek, birleşmek ve kapitalist sistemi sahipleriyle birlikte yıkmaktan ve yerine sosyalizmi kurmaktan geçiyor. Her türlü barış işte o zaman gelebilecektir. Başkaca şansızmız yoktur.
Çünkü sorun, salt “insani duygunun” olup olmamasıyla ilgili değildir. Sorun, sınıfsal bir sorundur. Temelinde ise burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki iktidar savaşımıdır. Burjuvazi iktidarını kaybetmemek için, her türlü vahşiliğe baş vurur. Bu vahşilik ise onun sömürücü kapitalist sisteminden kaynaklanır.
Sonuç olarak: Hergün ölmektense bir kere ölmek yeğdir! En azından, gelecek kuşaklara iyi bir dünya bırakmış oluruz. Bütün enerjimizi, örgütlenmeye, birleşmeye ve sınıf bilinciyle direnmeye harcamalıyız. Her gün yaşadığımız burjuva devlet zorbalığının gerçekliği karşısında, hayatın gerçeklerinin her gün bize öğrettiği şey budur. Bizi tüm zalimlerden kurtaracak olan yol da budur.
12.10.2015

Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:
Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)
Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3
Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme
Soru 3:
Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır
Cevap:
Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine
Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2
Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük
Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.
Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.
Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)
Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...
"Sol Kal Sol Yaşa"
Sol tatile gitmişken...
Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır saldırılara maruz kalıyorken...
seçimlerle siyaset yapmak istiyen devrimcilerde proletaryaların her geçen gün ağırlaşarak hissettiği solcusuzluğa karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...
fırsatta buyken... fırsatta buyken...
yazın gitsin kız... yazın gitsin...
abrüst... falan filan...
sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)
Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.