Çarşamba Şubat 26, 2025

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.

İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Toplumun ilerici-demokrat, laik ve seküler yaşam savunucusu çeşitli kesimleri, bu model ile amaçlananın ne olduğunun bilincinde olarak, buna karşı itiraz sesleri yükseltip, örgütlü bir direniş hattı kurmaya çalışırken; laisizm ve seküler yaşamın, kırmızı çizgileri olduğunu ileri süren ve iktidar taliplisiana muhalefet partisi CHP’nin ve özel olarak da mevcuttaki yönetiminin, bizzat doğrudan kendisinin örgütleyip organize etmesi gereken bu toplumsal itiraz ve direniş karşısında vekeza kayyuma karşı ayakta olan Kürtlerin direnişi karşısında kendi konum ve misyonunu; “yanınızdayız, destekliyoruz” olarak ortaya koyması, daha başka bir çok sebeple birlikte, tabii ki esasen, söylemde üst perdeden ifade ettiği hukuk, demokrasi ve özgürlükler karşısındaki tutarsızlığı, tipik, liberal burjuva iki yüzlülüğü ve de mücadele tarzındaki oportünizmiyle alakalıdır.

Kurum olarak CHP’nin zaten tarihinin hiçbir döneminde bütünlüklü bir laisizm savunucusu olmadığı, bilakis ta Cumhuriyetin kuruluş süreciyle birlikte, bizzat Atatürk’ün öngörmesiyle,bir taraftan burjuva demokrasisi adına hilafet ve şeriat kaldırılırken; ama öte taraftan da bunun yerine tercih edildiği söylenen ve demokrasinin olmazsa olmazlarından olan laisizm, dini kamunun dışına çıkarmayıp, doğrudan bir devlet kurumu olarak yapılandırılan Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla, devletin toplumu yönlendirip yönetmesinin bir diğer önemli aracı olarak kullanımda tutularak iğdişedildiği, tarihi olgusal bir gerçektir.

Dolayısıyla da denilebilir ki CHP’nin laisizmi, zaten oldum olası çarpık ve esasen de kısmi olduğundan, onun kararlı, tutarlı ve de bütünlüklü bir laisizm savunusu içinde olması, doğallığıyla, pek de olası değil aslında.

Keza, dinin kamu alanı dışında tutulması temel ilkesi üzerinden sorgulandığında, T.C. Devlet sisteminin hiçbirdöneminde de laisizm gerçek anlamıyla uygulanmamıştır.

CHP kendisini “ortanın solu” ve daha sonra da sosyal demokrat olarak dönüştürdüğünü iddia ettiği süreçlerin hiçbir kesitinde de gerçek anlamıyla bir laisizm istemcisi olmamış, devam edegelen statükoya uyum sağlamıştır.

CHP ve devlet içindeki Kemalist asker ve sivil bürokrat kesimin laisizm hassasiyetleri ancak ki o çarpık ve kısmi laisizmleri siyasal İslamcılar tarafından ciddi biçimde tehdit edilmeye başlandığı dönemlerde (yani “eldeki topal ve bir gözü kör, bir kulağı sağır katırdan da mahrum kalma” ciddi riskinin baş gösterdiği dönemlerde) kendisini gösteriyor. Bunun dışında onların derdi değildir Anayasalarında; “T.C. Devleti laik bir devlettir” hükmüne rağmen,Sunni-İslami dini değerlerin basbayağısından devlet dini olması. Keza onların derdi değildir bir devlet dini olarak Sünni-İslam’ın farklı inanç sistemleri ve deherhangi bir din mensubiyetibulunmayan milyonlarca insan üzerinde kurmuş olduğu dinci-gerici baskı ve tahakküm. Keza onların derdi değildir demokrasinin en temel ilkelerinden olan “inanç ve düşünce özgürlüğü”nünbununla ayaklar altına alınmış olması. Keza onların derdi değildir ve de laisizmlerine herhangi bir kara leke de düşürmez, Diyanet İşleri Başkanlığı’ bütçesinin ve çatısı altındaki yüzbinlerce “dini misyonerler” ordusu mensubunun maaşlarının halktan toplanan vergilerle karşılanıyor olması. Vs. vs.İşte genel olarak T.C Devleti’nin ve özel olarak da CHP’nin laisizmi bu kadardır ve bundan ibarettir denilirse, bu, asla yanlış olmaz.

CHP’nin, İslamo-faşist Erdoğan iktidarının devlet ve toplum düzeninin önemli oranda dini esaslar temelinde reorganizeetme doğrultusunda, uzunca bir sürece yayılı olarak yaptığı ardışık hamlelerinden belki de en tayin edicisi olan, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” karşısında gösterdiği reaksiyon, elde var olan o çarpık, yarım yamalak laisizminin, bu kez gerçekten de tümden yitiriliyor olma durumunun ortaya çıkmasından ötürüdür.

Ama pratikte de görüldüğü gibi bu tepki ve itiraz kuru sözden öteye geçmiyor. Öyle ki önemli bir çoğunluğu kendi seçmenlerinden oluşan “Müfredatı Geri Çekin Platformu”nun organize ettiği direniş hareketinin doğrudan bir bileşeni dahi olmayıp, sadece “destekleyeni” konumunda kalmayı yeğleyecek kadar, düşük profilli bir itirazla yetiniyor. Muhtemelen bu tavrı domineeden arka plan düşüncesi (tıpkı Taksim’in 1 Mayıs Alanı olarak açılması istemi karşısında söyledikleri gibi), şöylesi bir şeydir: “Nasılsa yakında iktidar olacağız, o zaman bu müfredatı kaldırıp atarız.”

Elbette teorik olarak bu mümkün; ancak sadece bir olasılıktan ibaret olan böylesi bir gerekçeye sığınmak hem anın realitesi içinde ortaya çıkan siyasi sorumluluğundan kaçmaktır ve hem de toplumda oluşan ve mobilize olan kitlesel itiraz ve başkaldırının pasifizeolmasının psikolojik zeminin oluşmasına hizmet etmektir.

Evet, CHP’nin yaptığı tamda budur. Çünkü hem CHP’nin demokrasi ufku zaten normal bir burjuva demokrasisinin çok çok gerisindedir ve hem de CHP’nin temsil iddiasında bulunduğu burjuva demokrasisi,emperyalist aşamayla birlikte, kaçınılmaz bir sonuç olarak; genel, gerici bir karakter edinmiştir. Hele ki 3.Dünya savaşı tamtamlarının kuvvetle çaldığı ve “demokrasinin beşiği” olarak addedilen birçok yerde savaş hazırlıkları kapsamında, hızla “iç faşistleşme” sürecine girildiği böylesi bir konjonktürde CHP, zaten vadettiği ve de edeceklerininsınırında dolaşıyor; ondan bunun ötesi bir şeyler beklemek, aslında bir bakıma onun gerçek karakterini kavramamak demektir de.

Peki böyledir diye CHP, yakıcı bir şekilde güncel olan, örneğin söz konusu müfredat somutunda, dinci-gericilik tehdidi karşısında laikliği sahiplenip, savunmaya; keza Kürtlerin seçim iradelerine atanan ve bir sömürge hukuku olan kayyum somutunda normal burjuva hukukunu savunup, sahiplenmeyezorlanamaz mı?

Olguların diliyle konuşulacaksa; bu pek âlâ da mümkün. Ancak bunu, onun bugün yakıcı bir şekilde laisizm talep eden seçmen tabanının ve de oylarına ihtiyaç duyduğu/duyacağı ve yakıcı bir şekilde demokrasi talep eden Kürtlerin yaratacağı güçlü taban basıncı mümkün kılabilir.

İşte bunun bir olasılıktan çıkarılıp, gerçekliğe dönüştürülebilmesi için, bugünün somutunun en keskin bu iki sorunu zemininde toplumsal bir direnişin örgütlenmesinin başarılması halinde, bu, hem CHP ve diğer ikircikli ara güçler, direniş platformuna katılmaya zorlayabilir ve hem de böylece daha da büyüyüp genişleyen toplumsal bir karşı koyuşla, iktidara geri adım attırmak daha bir olanaklı hale gelebilir.

3180

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:

Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)

Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3

Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme

 

Soru 3:

Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır

Cevap:

Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Sayfalar