Ocak ayında Parti ve Devrim şehitleri üzerine

İnsanlık tarihine alın teriyle emekle, yürekle, bilinç ve çizilen ideolojik güzergâhla yazılırlar. Ve bir daha yüreklerde silinmezcesine kalıcılaşırlar. Orda söz biter eylem başlar, iş başlar, insanlığa adanan, insanın özgürleşme kavgası başlatılır. Bunu kelimelerle ifade etmenin mümkünatı yoktur,
Yıl 1978 Şubat ayı ortalarına doğru TKP/M-L Süleyman Cihan yoldaş önderliğinde toplanan Parti Birinci Konferansı Parti Şehitleri Ayını tartıştı. Yürütülen tartışmalar sonucu “Mayıs ayı mı yoksa Ocak ayı mı Parti Şehitleri Ayı olması” gerektiği üzerinde tartışmalarını yoğunlaştırdı. Yoğun tartışmalar sonucu Lenin, Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht yoldaşların ölümlerinin ocak ayında oluşu, TKP’nin kurucuları ve önderi Mustafa Suphi ve yoldaşlarının ocak ayında katledilişi, Meral Yakar yoldaşın şehitler kervanına ocak ayında katılışı, Partimizin kurucusu, önderi Kaypakkaya’nın yaralı yakalandığı, Ali haydar yoldaşın şehit düştüğü 18 Ocak,1976’da Atilla Özkan yoldaşın kahpece katledildiği ocak ayının, parti şehitleri ayı olarak anılması kararlaştırıldı.
Mayıs ayınınsa tüm devrimcilerin, komünistlerin, ilericilerin yurtseverlerin anıldığı Devrim şehitleri ayı olarak kutlanması karara bağlandı. O günden günümüze ocak ayı Partimiz tarafından “parti şehitlerini anma ayı” özellikle de ocak ayının son haftasını “parti şehitleri haftası” olarak anılması gelenekleşerek devam ettirilmektedir. Her mayıs ayında ise devrim şehitlerini anmak geleneksel hâle getirildi.
Ocak ayı böyle bir ay, böylesi bir tarihi öneme sahiptir, Dünya proletaryası, emekçileri için tarihi bir önem taşımaktadır. Nasıl anlatsam, nasıl başlasam diyorum. Anlatılacak o kadar çok şey var ki, ama insanın dili, kalemi ve kelimeleri tutuluyor, dili lallaşıyor… Ocak ayını TKP/M-L Parti ve Devrim Şehitleri Ayı ilan etmişti. Bu anma geleneği ’1978 ŞUBAT ‘itibarıyla günümüze kadar devam ettirilmiştir. Çünkü Dünya, Türkiye ve Kürdistan devrimcileri çok önemli kayıplarını, önderlerini, kadrolarını OCAK ayında yitirmiştirler.
Öyle ki; 15 Ocak 1919’da Alman Komünist partisi kurucu önderlerinden Rosa Lüksenburg ve Karl Liebknecht yoldaşlar Alman faşizmi tarafından hunharca katledildiler. Ocak 1921’de 28’i 29’ a bağlayan gece Faşist Kemalist diktatörlük tarafından TKP’nin kurucusu ve önderi Mustafa Suphi ve on dört yoldaşı Karadeniz’de alçakça katledildiler. Faşizmin karanlıklarında TKP’nin Merkez Komitesi alçakça büyük bir komplo tezgâhlanarak Karadeniz’e gömüldüler.
Mustafa Suphi yoldaşın eşi MARİA on dörtler katledilirken Topal Osman ve Yahya Kaplan tarafından esir tutularak aylarca işkenceye, tecavüze uğratılmış pazarlanarak satılmıştır. İnsanlıkla alakası olmayan bu vahşet dolu alçaklığa fazla dayanamayarak intihar ettiği söylenmektedir. Bazı rivayetlere göre ise kafası taşlarla parçalanarak vahşice katledilmiştir. Her ne sebeple olursa olsun bu alçaklığı ancak bir ırkçı, kafatasçı faşist organizasyon yapabilir. Kemalist faşist diktatörlükten başka ne beklenir ki?
Neredeyse bir asır geçmesine karşı, Türkiye devrimci hareketi ve komünistleri MARIA yoldaşı sahiplenmemesini, unutmasını, yok saymasını kınıyorum, eleştiriyorum, özgürlük mücadelesi verdiğini söyleyenleri yadırgadığımı burada açıklıyorum. Kadın sorunda ne halde olduğumuzu, adımıza yakışmayan bir pratik ortaya koyduğumuzu, bu tavrımızdan insanlık adına utanç duymamız gerektiğini açıkça ilan ediyorum. Bu şu gerçeğimizi ortaya koydu; Türkiye Devrimci Hareketi her şeyi bildiğini söylüyor ama hiçte öyle değil. Derinlemesine kendi tarihimizi bilmemekteyiz. Türkiye Komünist Hareketi ilk KADIN şehidini dahi sahiplenemedi. Bu da şu gerçeğimizi aşikâr ediyor ki; erkek şovenizmi komünist harekette hâlâ ağırlıkta ve egemen durumda. Çok yakın tarihlerde Maria yoldaştan utangaçça bahsedilmektedir, Anlaşılan o ki; ancak ve ancak biz kendi dar gurup tarihimizi dahi yeterince bilmiyoruz. Ciddi bir bilgi eksikliği ve kuşaklar kopukluğu yaşamaktayız. Mutlak ki daha önceleri de yitirdiğimiz komünist yoldaşlarımız vardı Bu anlamıyla Maria yoldaşımız bizim ilk kadın şehidimizdir.
21 Ocak 1924’te Marksizm’in ve Komünizmin savunucusu, teorik ve pratik uygulayıcısı, geliştirip kuramsallaştırıcısı dünya proletaryasının önderi, sosyalizmin ilk pratik uygulayıcısı kurucusu, Marksizm’i proletaryanın egemenliği altında yani proletarya diktatörlüğü altında devam ettirmenin ancak Marksizm olabileceğini, proletarya diktatörlüğünün bir gereklilik ve de zorunluluk olduğunu, sosyalizmde sınıfların ve sınıf mücadelelerinin devam ettiğini, kapitalizmden-komünizme geçiş döneminde proletaryanın mı yoksa sosyalizmin mi galip geleceği henüz netleşmemiştir diyen Marksizm’e teorik ve pratik bilimsel katkı sunan Leninizm’i bizlere miras bırakan dünya proletaryasının büyük önderi Lenin yoldaşı kaybettik.
22 Ocak 1973’de TKP/M-L kurulduğu tarihte ilk şehidini veriyor. Türkiye komünist hareketi Maria yoldaştan 50 yıl sonra ilk kadın şehidini veriyor. Bu aynı zamanda TKP/M-L’nin de ilk parti şehidi olarak devrim tarihimize geçiyor. MERAL YAKAR yoldaşı aradan geçen elli yıl sonra ilk kadın şehidimiz olarak tarihin sayfalarına Altın harflerle kazdık. Bugün onlar, yüzler, binler Meral yakar yoldaşın uğruna canını verdiği Komünizm yolunda kadınlar olarak yürüyorlar. Bugün dünden daha ileri de Kadın sorununu ele alıp değerlendiriyor, örgütlüyor, harekete geçiriyor. Devrime, sosyalizme, kadın sorununa daha geniş, engin bir perspektifle bakarak kapitalizme, faşizme- feodal gericiliğe ve de yoz kültüre karşı mücadeleyi yürütüyor yükseltiyorlar.
Dersimde Alişer’le birlikte isyan ateşini Kürdistan dağlarında yakan ZARİFEYİ yazmamak, anmamak olmaz. Tabi burada Koçgiri ve Dersimde Kürdistan’ın bağımsızlığı için dağlara çıkan, Kemalist faşist diktatörlüğe elde filintası savaşan ZARİFEMİZİ unutmamız mümkün değil. Gelecekte Zarife gibi yiğit bir kadını, KÜRT kadınını, belki de ilk Kürt gerilla kadınını anlatmak bence önemlidir.
24 Ocak 1973 de Dersimin Vartinik Mirik mezrasında yapılan ihbar sonucu çıkan çatışmada TKP/M-L TİKKO’ nun militan komutanı Ali Haydar yoldaş şehit düşer. TKP/M-L’nin kurucusu ve önderi İbrahim Kaypakkaya ağır yaralanır. Kaypakkaya ağır yaralar almasına rağmen kaçmayı başarır, sığındığı köy öğretmeni ve muhtar tarafından ihbar edilerek faşizme teslim edilir. Bu yakalanma aynı zamanda partinin de 1973 yenilgisinin de başlangıcı sayılabilir. Ardından peş peşe yakalanmalar partinin yenilgisini beraberinde getirir. Alınan ağır kaybın yeri günümüze dek hala doldurulmuş sayılamaz.
Kaypakkaya o günkü siyasal, ideolojik, teorik ve politik tahlilleriyle aradan geçen elli küsur yıl sonra ilk kez nesnel tahlillerde bulunmuştu. Devlet ve Devrim, Kemalizm, Milli Mesele, Halk Savaşı, Gerilla Savaşı, Demokratik Halk Devriminin Özü, Baş Düşman, Baş Çelişki, Halkın Birleşik Cephesi, Devrimin Dostları ve Düşmanları Kimlerdir, Demokratik Halk İktidarının yönetsel özünün aslında proletarya diktatörlüğüne tekabül ettiğini, sosyalizmde sınıflar ve sınıf mücadelelerinin devam ettiğini, sınıfların ayrıcalıkların devam ettiğini bunun komünizme varıncaya dek süreceğini, sınıf mücadelesinin her kesitte daha zorlu ve sancılı geçeceğini, burjuvazinin parti içerisinde de varlığını devam ettirdiğini bu sebeple parti içerisinde iki çizgi mücadelesinin kıyasıya sürdürüldüğünü, sürekli devrime, özellikle de kültür devrimine sürekli gereklilik duyulması gerektiğini belirleyerek önemli tahlillerde bulundu… Kaypakkaya yaptığı M-L Maoist tahlillerle öz itibarıyla hala günümüze ışık tutuyor.
73 yenilgisi sonrası TKP/M-L durmaksızın sınıf mücadelesini devam ettirdi. Çıkan 74 genel affıyla diğer örgütlerin aksine çok erken ve hızlı örgütlendi, merkezi yapılanmasını oluşturdu.
Türkiye’nin birçok ilinde ve de kırsalında Kürdistan’ın önemli il ve ilçelerinde çok hızlı örgütlülükler yarattı. Özellikle Türkiye’nin kalbi İstanbul’da başta işçi sınıfı olmak üzere örgütlenmelere gidiliyordu. Atilla Özkan yoldaşta 1974 itibarıyla TKP/M-L’de örgütlendi Ve lise son sınıfta okulu terk ederek devrimci faaliyete profesyonel katıldı. Zeytinburnu, Kazlıçeşme’de Deri İşçilerinin, Mensucat santralda tekstil işçilerinin örgütlenme faaliyetlerine aktif olarak katıldı. İstanbul’da TIKKO’nun askeri faaliyetlerinde örgütlenmeler yürüttü, birçok hücresel faaliyetlerde sorumluluklara katıldı. Partinin onlarla ifade edilecek askeri eylemlerinde fiili yer aldı, örgütledi.
1976’nın 18 Ocak günü partimize yapılan bir ihbar ve operasyon sonucu alçakça kurşunlanarak önce ağır yaralı ele geçirildi sonra müdahale edilmeyerek kasten ölüme terk edilerek, katledildi, Partimiz 73 yenilgisi sonrası ilk defa kapsamlı bir operasyona uğratıldı. Partimiz Ali haydar yıldızdan sonra üçüncü şehidi Atilla Özkan yoldaşı toprağa veriyordu. Ölüm bize neydi ki, biz yaşamak, yaşatmak için ölüme devrim için koşuyorduk.
Yine edebiyat tarihimize önemli katkılar sunan Erzincan-Pülümür- doğumlu Cemal Süreyya gibi bir yazarımızı 9 Ocak 1990’da kaybetti.
Yine 3 Ocak 1994’de Artvin Borçka da karşı devrim güçleriyle çıkan çatışmada Nilüfer Atav adlı kadın yoldaşımızı kaybettik.
7 yıl önce Ermeni halkının güzide evladı Hrant Dink hunharca katledildi. Soykırıma uğramış bir halkın evladının katledilmesi, katillerin korunması ırkçı- milliyetçi devlet faşizminin yüzünü bir kez daha açığa çıkardı.
Son olarak 9 Ocak’ta PKK’nin kurucu önderlerinden Sakine Cansız ve iki militan Kürt kadınını kalleşçe ve kahpece saldırı sonucu Paris’te kaybettik
Yüz yıllık tarihimize Ocak aylarına şöyle bir göz attığımızda; Dünya, Türkiye ve Kürdistan halkları çok büyük değerleri kaybetti ve de toprağa verdi. Bu anlamıyla ocak ayında yitirilenler Türkiye ve Kürdistan halklarının ortak şehitleri, değerleridir. Özelinde ise Komünistlerin şehitler ayı olarak anılıyor anılacaktır. Unutmak, değerlerimize sahip çıkmamak ihanetle eş anlamlıdır.
2014’de daha karmaşık, zor ve de sınıf çelişkilerinin giderek yoğunlaştığı bir süreçten geçiyoruz, Kürt sorunu, Kürdistan devrimi daha da karmaşık bir süreçten geçmektedir nedenle yeni yılın başında şu gerçek gözle görülür oldu. Taşlar yerinden oynayacak, ittifaklar da daralma genişleme olacak, her sınıf kendi menfaatlerine uygun pozisyon alacak. Yeniden mevzilenmeler hızla netlik kazanacaktır. Tüm bu gelişmelerden sınıfın kaygı duyması bir yana, çelişkilerden sınıfın yararına nasıl faydalanılması gerektiğine parmak basmalı devrimi esas alarak doğru politikalar üretmek gerekir.
Kaypakkaya’nın devlet tezi ortada… “Şerle ehveni şer arasında birini tercih proletaryanın tavrı olamaz, olmamalı... Bizim gibi ülkelerde Faşizm süreklidir. Ve bir yönetim biçimidir. Faşist klikler arasındaki çelişkilerden herhangi birine iyimser bakmak Marksist yaklaşım değildir. Olsa olsa hâkim klikler arasındaki çelişkiden demokratik halk iktidarı için yararlanma olur. Birinden birine iyimser bakmak hele de destek vermek ihanetle eş anlamlıdır.” Devletin paraleli, yanı, sağı solu olmaz devlet bir sistemdir. Yönetimsel bir kurumdur. Devletin erkleri vardır. Yasama, Yürütme ve de Yargıdır. Bunlardan birinin olmaması o devletin temelden çökmesi demektir. Faşist klikler arasındaki hâkimiyet dalaşı her zaman var olacaktır. Savaşlarda kendi aralarında kâr amaçlı, sömürüden aslan payı almak temelinde sürecektir. Hep birlikte tüm devrim güçleriyle yükleneceğiz ve kazanacağız. Kaybedecek hiçbir şeyimiz yoktur, kazanacağımız devrim – sosyalizm ve insanın insan tarafından sömürülmediği DÜNYA VAR… O zaman bu daha başlangıç, mücadeleye devam. Diyoruz. Kürdistan’da devrime omuz vermeye, özgür Kürdistan yaratma savaşına her yönlü katkı ve desteğe devam demeliyiz. Parti ve Ocak şehitleri ölmediler, yaşıyorlar diyoruz.
Hasan Aksu 16 Ocak 2014
Son Haberler
Sayfalar

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:
Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)
Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3
Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme
Soru 3:
Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır
Cevap:
Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine
Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2
Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük
Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.
Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.
Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)
Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...
"Sol Kal Sol Yaşa"
Sol tatile gitmişken...
Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır saldırılara maruz kalıyorken...
seçimlerle siyaset yapmak istiyen devrimcilerde proletaryaların her geçen gün ağırlaşarak hissettiği solcusuzluğa karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...
fırsatta buyken... fırsatta buyken...
yazın gitsin kız... yazın gitsin...
abrüst... falan filan...
sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)
Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.