Pazartesi Aralık 2, 2024

Seçim tiyatrosu ve esir figüranlar

Bir ağanın eli sopalı kâhyasını marabalarına seçtirmesi ile bu düzenin  cumhurbaşkanını halka seçtirmesi arasında esasta bir fark yoktur. Marabaların seçtiği kâhya nasıl ki marabaların değil de ağanın temsilcisi ise, bu düzende halka seçtirilen  cumhurbaşkanı da halkı değil devleti ve düzeni temsil eder. Kâhya görevi gereği ağaya, cumhurbaşkanı da doğal olarak kurulu düzene hizmet eder. Çünkü bu düzen öyle kurgulanmış ve anayasası, kanunları, yargısı, parlamentosu, silahlı kuvvetleri, emniyet ve istihbarat teşkilatı ve her derece bürokrasisiyle temelden çatıya kadar öyle inşa edilmiştir. Cumhurbaşkanı  en tepedeki makamdır, devleti temsil eder.  Sahip olduğu misyon ve temsil gücü nedeniyle her düzen siyasetçisi cumhurbaşkanı olma hayali kurar. Selahattin Demirtaş televizyonlara, "Cumhur'un başı olmak benim için büyük bir onurdur," derken, bu hayalini dile getiriyordu. Adayların sarf ettikleri sözler, boyları ve kiloları farklı olsa da aslında amaçları birdir: Cumhur'un başı olma onuruna sahip olmak istiyorlar.

Başı olmak için can attıkları bu Cumhur ki, "Edirne'den Kars'a…" diye tarif edilen koca coğrafyayı, Misaki Milli'yi -kendisini özgür sanan Türk halkı da dahil- tüm halklar için bir zindana çevirmiştir. Koçgiri'yi, Zilan'i, Dersim'i ceset tarlasına dönüştürmüştür. Gezi'yi, Roboski'yi, Taksim'i kana boyamıştır. Erdal Erenleri, Deniz Gezmişleri idam etmiş, Mahir Çayanları bombalarla paramparça etmiştir. Uğur Kaymazların, Berkin Elvanların, Ethem Sarısülüklerin, Ceylan Önkolların ve daha onbinlerce cinayetin failidir. Siyasi tutsakları kapattığı cezaevlerini birer mezarlığa dönüştürmüştür. Ve bu Cumhur, bu korkunç düzenin, emekçi halkı yoksulluk ateşinde cayır cayır yakan bu kapitalistler cennetinin silahlı bekçisidir.

İşte siyasetçilerin yere göğe sığdıramadıkları bu Cumhur, yani bu düzen ve bu devlet, asırlardır zindanda tuttuğu esir Kürtlere, Türklere, Araplara, Süryanilere, Lazlara, Çerkeslere, Ermenilere, Rumlara, Romanlara, Yahudilere, Ezidilere, Türk ve Kürt Alevilere ve diğer halklara şimdi, "Gelin Cumhurbaşkanınızı seçin! "diyor. Yani, "Beni onaylayın, meşrulaştırın,"diyor.

İster Tayyip Erdoğan, ister Ekmeleddin İhsanoğlu, ister Selahattin Demirtaş… Ya da başkası… Hangisi seçilirse seçilsin (ağa ve kâhya örneğinde olduğu gibi) asla halkın cumhurbaşkanı olmayacaklar. Tüm kurumları ile halka karşı örgütlenip mevzilenen bu düzenin cumhurbaşkanı olacaklar. Aralarındaki fark en çok Süleyman Demirel'le Abdullah Gül arasındaki fark kadar olacaktır. Daha çarpıcı bir ifade ile söylemek gerekirse, düzen aynı kaldıkça, o makama gökten inen bir melek bile gelip otursa bu çarkın bir vidası olmaya mecbur ve mahkûmdur. Tersi bir iddia yalancılık ve halkı aptal yerine koymadır. Geçmiş cumhurbaşkanlarının pratiklerini göz önüne getirirsek bunu kolaylıkla görebiliriz. Bu çarkın halklar için ne anlama geldiğini ise ayrıca belirtmeye gerek yoktur.  

Kapitalist düzenlerde seçimler halkı oyalamak ve kontrol altında tutmak için yapılır. Bir meşruiyet aracı ve sinsi bir tuzaktır. Morfindir. Halkın gazını alır, demokrasi varmış gibi bir yanılgı yaratır ve takım tutarcasına kutuplaşan halkı güç ve zaman kaybına uğratır. Bu oyunun baş rol oyuncuları siyasetçilerdir, temel görevleri sahte ümitlerle halkı aldatmak ve düzenin karanlık zindanında hapis tutmaktır. Halk için reva görülen rol ise figüranlıktır.   

Türkiye'de geçmiş seçimlerde olduğu gibi şimdi bu cumhurbaşkanlığı seçiminde de aynı tiyatro oynu oynanıyor. Sahnede yerlerini alan adaylar ve destekçileri yüzlerinde aldatıcı gülücüklerle halkı sandığa çağırarak bu zindancı düzene tetikçilik yapıyorlar. Süsledikleri uyutucu sözlerle halkı düşünsel felce uğratıyor ve neyin doğru, neyin yanlış olduğunu göremez hale getiriyorlar.

 Tarihteki pek çok örnekten de bilindiği gibi, siyasetçiler muhalefette iken -halkı elde tutmak için- hükümetlere çatıp dururlar. Ancak yetki (kırbaç) ellerine geçince öncekilerden hiçbir farkları kalmaz, göz boyayan bazı rötüşlarla eski düzeni olduğu gibi devam ettirirler. Sadece halka atılan kazık el değiştirmiş olur. Bunun en iyi örneklerinden biri de Tayyip Erdoğan'dır.

Bugün hepimiz artık bir yol ayrımındayız. Ya bu seçim oyununda figüran olup siyasetçilerin ayaklarının dibinde karınca sürüleri gibi debelenmeye devam edeceğiz. Ya da restimizi çekerek bu oyuna katılmayı ve paspas olmayı reddedip özgürlüğe ve şerefli hayata kanat çırpacağız. 

Bana sorarsanız, ben halkı sırtından hançerleyen bu seçim oyunlarında artık figüran olmayacağım. Sandığa gitmeyeceğim ve bu düzenin pisliklerine örtü olmayacağım. Bu tavır geçici bir seçim boykotu değil, halkı esir alan bu vahşi düzeni reddediştir. Bu sömürgeci kapitalist düzen halk yönünden meşru değildir, kirlidir ve suçludur. Eli silahlı bu zorba düzen reddedilmedikçe kurtuluş yoktur.

Bir an için seçim sandıklarının ekseriyetle bomboş geri döndüğünü ve seçime iştirakın yüzde onlara düştüğünü gözümüzün önüne getirelim! Böyle bir halk uyanışı karşısında hangi iktidar ayakta durabilir?

Ey bu esir toprakların esir insanları!

Daha ne kadar omuz vereceksiniz bu kan emici düzene?

Daha ne kadar taşıyacaksınız boynunuzda bu esaret zincirini?

 Daha ne kadar alkışlayacaksınız bu vahşi düzeni ve yalan torbası bu siyasetçileri?

Vakti gelmedi mi artık uyanmanın?

 Şafak sökmeli artık, kül ufak olmalı bu zifiri karanlık.

 Mazlumların kurtuluş ümidi sizde. Tarih sizden insanlığın şanlı özgürlük bayrağını göklerde dalgalandırmanızı bekliyor.

 Ayağa kalkmalı ve başınızın çaresine bakmalısınız. Yoksa yoksulluk ve esaret demek olan bu düzen kimbilir daha kaç yüz yıl kaderiniz olmaya devam edecek!

Ya esirlik ya özgürlük! Seçim sizin. 2 Temmuz 2014

            alinakmahmut@hotmail.com

96212

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:

Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)

Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3

Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme

 

Soru 3:

Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır

Cevap:

Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Sayfalar