Yağmur yağıyor dışarıda

Yağmur yağıyor dışarıda
Şehir griye düştü
Aklımda deli düşler ve sonunda gerçekliğimiz
O kadar acı olsa da umut dağlara çekilmiş kar altındadır
Şehir bir hengâme içinde seksenli filmlerde ki gibi
Duraklar pazara insan taşıyor
Pazar insan satıyor ve alıyor
Dostlar birbirine küskün
Düşman sarayında keyif çatıyor
Üzerime bir çağ yapılırken
Logar kapağının altında üç gündür ölü bedenim
Tam üç gündür yatmakta
Öğretmenim ben
Cebimde on lira ile astım bedenimi o ağaca
Öğrendiniz mi bari
Emperyalizm yıktı tarihimi
Yoldayım
Yoldan çıktı seyri seferim
Ezik büzük etim Yoldaş’ımın kanına karışmakta
Açlık ve sefalet üç çocuğun boğazında bıçak
Üç kesik
Üç ölüm
Anne soğukluğunun keskin kenarında sallanmakta
Şehir ölüyor
Şehirde bin türlü planlar dolanmakta
Ada ve parsel kılığına bürünmüş
Konut ve ipotek
Alma ve satma olmuş ruhum
Herkesin olsun diye
Ölçsem yeryüzünü
ama pay etmesem kimseye
Düşler gökyüzünden inerken
Yapayalnız insanlığı
Yapayalnızlıktan kurtarmak için
Dağ başında dumansız ateşler yanmakta
Duvarlar ardında ömürlük mahpusluklar
İçimizdeki duvar ne olacak peki
İçimizdeki ada ve parseller
Her türlü sınırlar
Ne olacak?
Yıkmak sadece yetmiyor yerine koyacak bir şeyin yoksa
Hayat her şeyin karşılığına yeni bir karşılık istiyor
Kana kan istiyor
Duvara duvar
Acıya acıyı
Öfkeye öfke istiyor
Hepsi duygular ve düşünceler hâlbuki
Gerçek hayat gerçek hayatta bir değişiklik istiyor
Devlete karşı yeni devlet istiyor
Eski tek yanlılık çoklara bölünmüş
Dogmatizmin dogmatizminin dogmatizmi
Böldükçe
Parçaladıkça
Egzoz gazının zehri gibi
Şehri zehirlemekte
Doğalcı, görgücü aydınlar
Yağlanıp, yumuşadıkça düşünceleri de hantallaşmakta
Kafa dolu ve ağır
Hareket yavaşlamakta
Raylar döşenmiş
Tüneller açılmış ruhuna
Her yerinden burjuva fikirler sızmakta
Hem ucuz hem kalitesiz
Kırmızı bir ambalaj içinde
Parlak etiketler yapışmış üstüne
Raflarda yanyana
Eleştiri yığını altında kalacağı günleri elleriyle yapmakta
Hareket nerede?
Bir hostel de mi?
Bir şehrin barında aslan sütünde mi?
Bir dağ başında mevzi de mi?
Bir fabrika da mesai de mi?
Bir çapanın toprağı deştiği yer de mi?
Hareket nerede?
Kavramların dünyayı doldurduğu gölgesinde mi?
Bir çekmecenin içinde mi?
Akışkan sermayeye yapışmış düşünceler
Sermayeyi yıkacaktı hâlbuki
Esiri oldu besbelli
Yan çiziyor her şeye
Yasaları yıkıyor
Yeni yasalar yapıyor
Yasaların yaratılamadığını unutuyor
Yağmur yağıyor dışarıda
Şehir griye düştü
Aklımda deli gerçekliğimiz ve sonunda düşler
Alevin ucunda salınıyor
Feodal bir sevgiden
Verebileceğinden
Daha fazlasını vermesini istiyor
Kendinde olmayanı nasıl versin ki
Metalar dünyasında
Seviyor sevmiyor seviyor sevmiyor
Yapraklar kopuyor bir bir
Sonbahar gibi sararırken papatya
Aşk nasıl katılaşmaktan kurtulabilir ki
Borç ve alacaklı ilişkisi
Nesnel bir efendi köle ilişkisi gibi
Başucumda
Celladın elinden olmasın diye ölümüm
İpin ucunu
Ve uçurumu
Kendi irademle sınamam
Siren sesleri yangınlarımda
Olay yeri tespit tutanağı kazalarım da
Sargı bezleri yaralarımda
Umut
Umut
Genç yalın ve acemi
Yaratırken bilincini
Ölü fikirleri yuyan
cansuyu
Hareket kefenleyecek
Dogmatizmin dogmatizminin dogmatizmini
Kurşun mu dökse
Muskamı yazsa
Dua mı etse
Sapma saptığı yoldan dönmüyor
İşçiler milyonlar olmuş
Mali sermaye ülke yönetiyormuş
Kapitalist ilişkiler çok gelişmiş
Fikirleri damıtmış
Şarap sıcakmış
Marksist Leninist’miş fikirleri
Maoizm izm değilmiş
İzm’ler saçmalıkmış
Şömine başında mayışmış besbelli
Kendileri doğruymuş
Geçmişi hep yanlışlar yapmış
Kendi doğruları yapılsaymış
Olmazmış yanlışların yanlışları
Ahbap çavuş olduğu günleri
İllegaliteyi unuttuğu günleri
Disiplini çiğnediği günleri
Unutmuş
Yüzdelerle yapılan oranlar felsefesi
Yüzde yüz
Berlin’e kurulmuş besbelli
Yağmur yağıyor dışarıda
Şehir karaya düştü
Aklımda ve dışımda gerçekliğimiz
Taner özcan
Taner Özcan sitemizin köşe yazarıdır. Kültürel ve politik konularda yazılar yazmaktadır
Son Haberler
Sayfalar

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi
Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]
“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve
aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.
O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.
Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,
insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,
saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:
Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH), 'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır
14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.
Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.
Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)
Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.
Yıllardır tanırım seni.
Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.
Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.
Akraba desem, değil.
Komşu desem, hiç değil.
Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...
Yok.
Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım
"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."
Ah cancağızım... vay cancağızım...
Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.
Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...
Fontiye duranların kafasında patlatırsın.
Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....
Ah cancağızım... vay cancağızım...
İnan...

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi
ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle
“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA
VE
ONUN ÖĞRETTİKLERİ...
Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]
“İşçi sınıfının
ekmekten çok
onura ihtiyacı var.”[1]
Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?
Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.