Yok edilmek istenen umutlarımızdır
Faşist diktatör ve arkasındaki sermaye güçleri, bizleri sindirerek ve umutlarımızı tüketerek iktidarlarını sürdürmeye çalışıyor.
Başta Kürtler olmak üzere halka her yerde saldırıyor. Onun en iyi evlatlarını katlediyor. Katledemediklerini tutukluyor, gözdağı veriyor, susturuyor ve sindiriyor.
Kürt aydınların birer birer katledilmesi, Kürt illerinin abluka altına alınıp tankla topla ateş altında tutulması, demokrat gazetecilerin tutuklanması ve ülke çapında kitleler üzerinde sindirme operasyonlarının her geçen gün ağırlaştırılarak sürdürülmesini yaşıyoruz.
Bir korku imparatorluğu kurarak, işçi ve emekçilerin sessiz sedasız boyun eğmesini istiyorlar. Artık, ortada ne yasa ne de hukuk var. Türk burjuvazisinin 12 Eylül faşist hukuku bile lüks gelmeye başladı. İnsanlar o hukuku arar duruma getirildi.
Faşist diktatörlüğe karşı tavır almamak, yaşananları görmezden gelmek, sıranın kendisine gelene kadar beklenmesi demektir. Burjuvazi her şeyi aleni yapıyor. Kimimizi öldürüyor, kimimizi tutukluyor, kimimizi ise sindiriyor. Sessiz kalanlar, sıranın kendilerine gelmeyeceğini düşünmesin. Sıra sessiz çoğunluğa da gelecektir.
Demokratik hakları için sokaklara çıkanlar, bombalarla katledilmekle kalmıyor, devletin polis ve askerlerince her türlü saldırıya maruz bırakılıyor. Adaletsizliği, baskıları haykıranlar, bir şekilde susturuluyor. Sadece ve sadece Hitler ve Gobbels sisteminde olduğu gibi faşist Erdoğan diktatörü ve ekibi konuşuyor.
Faşizm, halka, açıktan bir savaş açmıştır. Bu savaş karşısında sinmenin, yılgınlığa kapılmanın, boyun eğmenin de kurtuluş olmadığını görmelidir. Sessiz kalmak, boyun eğmek baskı ve zulmün daha fazla artmasını da beraberinde getirecektir.
Bizlerin ne yapması gerektiği de bir o kadar açık ve nettir.
Kürtlerin kendilerini savunmak için yaptıkları gibi hendekleri, barikatları çoğaltmalıyız. Çünkü düşman bizleri; umutlarımızı bitirip, bir daha asla ayağa dikilemeyecek duruma getirmek istiyor.
Sözün bittiği yerler ve anlar vardır. Bizler, tamda bu noktadayız. Çünkü ortada kendimizi yaslayacağımız, beğenmesekte bir adalet arayacağımız burjuva demokrasisinin kırıntılarını dahi bırakmamışlardır. Var olan hukuk, kan emici faşist Erdoğan’ın yok etme ve boyun eğdirme hukukudur. Bu asla ve asla kabul edilemez. Burjuvazinin ölüm fermanına karşı hayatın her alanında ve her türlü mücadele aracıyla savaşmak durumundayız.
Fabrikalarda, okullarda, dağlarda, iş yerlerinde, tarlalarda, sokaklarda, varoşlarda, yaşadığımız her alanda; örgütlenmek, direnmek ve faşizme karşı savaşmak zorundayız. Faşizmi yenmek için faşizmin silahı kendisine doğrultulmalıdır.
“Faşizmin ayak sesleri” vb. gibi tartışmalar ve beklentiler, olanları ya görmemek ya da sınıflar arası mücadelenin ne olduğundan bihaber olmak demektir. Faşizm üzerimizde ölüm silahları ile tepiniyor. O elindeki tüm silahını kullanıyor ve bundan başkasını da yapmaz. Yaptığı ve yapacağı budur: Öldürmek, tutuklamak, kitlelerin ortasında bomba patlatmak vs. vs.
Her koşulun kendine özgü taktikleri vardır. Parlamento, bir mücadele alanı olmaktan çıkarılmış, devre dışı bırakılmıştır. Kürt milletvekillerin dahi cangüvenliği kalmamıştır. Dokunulmazlıkları olduğu halde, sıradan polis ve asker tarafından engellenmekte, kendi seçim bölgesine sokulmadığı gibi, sürekli tehdit altındadırlar. Kendi vatanlarında vatansız duruma getirilmişlerdir.
Kürtlerin ve diğer ezilenlerin sesi parlamentodan duyurulamadığı gibi, işçi ve emekçilerin sesi de duyurulamıyor. Bu nedenle, milletvekilli kimliği bir kenara atılıp, daha aktif mücadele alanlarında yer almaları, savaşan ve direnen kitlelere daha büyük bir moral verecektir.
Artık “barış” ninnileriyle kimse pasifize edilmemelidir. Barışı savunanlar, barış isteyenlerin vurulduğu, katledildiği bir diyarda, barış diye bir şey olamaz. Barış yerine, faşist diktatörlüğe karşı savaş çağrıları, direniş çağrıları, barikat çağrıları ve sokakları zaptetme çağrıları yapılmalıdır.
Devlet, barış diyen Kürt aydınlarını açıktan katlediyor. Ve bunu saklama gereği bile duymuyor: Tahir Elçi, ne ilk ne de son olacaktır.
Zaman “barış” zamanı değildir. Zaman savaş zamanıdır. Hiç bir emperyalist burjuvaziden meddet ummayın. Onlar, size değil, kendi bekçi köpeklerine siyasal, ekonomik ve askeri destek veriyorlar. Bizim liberal aydınlarımızın “sevgili” Batı burjuvazisinin “demokrasi” alanı; Erdoğan’ın AB’nin (daha çok da ABD ve Almanya’nın) bekçi köpekliğiyle sınırlıdır.
Burjuvazinin aşırı saldırganlığı, onun zayıf ve kırılgan yanlarınında çok olduğunu gösterir. Hitler taslağı Erdoğan ve arkasındaki sermaye güçlerinin her tarafa saldırmaları, iktidarı ellerinde tutmalarının başka yolu olmadığındandır.
Kürtler sokak sokak, ev ev savaşıyor. Bu komünist ve devrimciler için büyük bir avantaj ve destektir. Umutları büyütmenin ve savaş gücünü arttırmanın hem moral hem de maddi bir gerçekliğidir. Bu durum, sınıf savaşımında, ortak düşmana karşı birlikte mücadele yürütmenin olmazsa olmazıdır.
Daha bir kaç yıl önce, 2013 Haziran ve 6-8 Ekim 2014 gibi peş peşe büyük ayaklanma ve büyük direnişleri yaşamış bir ülkede umutları büyütmenin çok nedenleri var. Derlenip toparlanmanın, her türlü mücadele silahını kuşanıp savaş alanında yer almanın zamanıdır. Tükenen işçi sınıfı ve emekçilerin umudu değil, burjuvazinin ve onun dikatatörlerinin umududur.
Bizler yeniyi, geleceği ve aydınlığı, onlar ise karanlığı ve çürüyeni temsil ediyorlar.
Bir avuç azınlığın iktidarı ezilen çoğunluk karşısında yıkılmaya mahkumdur. 01.12.2015
Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar
Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:
Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.
Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)
Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.
Emperyalizm Üzerine Notlar-3
Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme
Soru 3:
Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır
Cevap:
Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.
Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?
Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine
Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.
“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2
Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.
İdeolojik Netlik ve Örgütlülük
Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.
AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.
Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.
Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.
Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)
Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.
ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...
"Sol Kal Sol Yaşa"
Sol tatile gitmişken...
Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır saldırılara maruz kalıyorken...
seçimlerle siyaset yapmak istiyen devrimcilerde proletaryaların her geçen gün ağırlaşarak hissettiği solcusuzluğa karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...
fırsatta buyken... fırsatta buyken...
yazın gitsin kız... yazın gitsin...
abrüst... falan filan...
sanat da diyin gitsin.
Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)
Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.