Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.
Bu güce yaslanarak emperyalizmin, dünya gericiliğinin saldırılarına karşı kararlı bir mücadele yürüterek ve geniş yığınları sistemin kurmuş olduğu karanlık dünyadan kurtarmak için aydınlatma görevlerine odaklanmamız gerekir. Bu da bilgiyle, diyalektik-materyalist felsefeyi kavramakla olur. Çünkü yeni ancak bu bilinçle inşa edilebilir. Yeni ancak eskiyene, çürüyene karşı mücadele edilerek inşa edilebilir. Burada anahtar sözcük “yıkım” ve “inşa”dır. Bu görevlerin asgari düzeyde yerine getirilmesi ideolojik, siyasal, örgütsel tecrübe, teorik donanıma sahip insan gücüyle mümkündür.
Daha sade bir dille ifade edecek olursak, kitleler içinde yetkin olmak, beyinlerde ve yüreklerde yer bulmak dayatmalarla olmaz. Bilgiyle, birikimle olur. Ezilenlerin kurtuluşuna dair ortaya konulan her doğru düşüncenin arkasında durmakla, söylemle eylemin uyumlu tarihini yazmakla olur. İşçi grevlerinde, öğrenci eylemlerinde, radikal devrimci her türlü eylemin örgütlenmesinde bu duruşu sergileyen kadro ve militanlar, çevrelerine güven verir.
Onların bu duruşu sayesinde yeni kuvvetler kazanılır. Kolektifle bütünleşmenin, devrimciliği bir yaşam tarzına dönüştürmenin anlamı da budur. Bu duruşta bireyler bütünün bir parçasıdır; dişlinin birer çarkıdır. Kolektife akacak yeni kuvvetlerin yol açıcısıdır. Proleter hareket bu kararlı ve özgüvenli militanların duruşuyla kitleler içinde saygınlık kazanır. Bu pratiklerle yüzleşen kitleler de esas olarak devrimci çağrılara yanıtsız kalmaz.
Proleter hareketin özneleri somut durumu kavradıkça, görevleri konusunda netleştikçe daha özgüvenli hareket ederek, zorluklar karşısında cüretli pratikler sergilerler. Bütünün bir parçası olma duygusu, onları yerine getirilmeyen her görevin bütüne vereceği zararın bilincine vardırır.
Bu bilinç, bu yüksek sorumluluk duygusu her durumda özne güçleri özverili bir çalışmaya sevkeder. Dikkat edilirse içinden geçmekte olduğumuz süreçte belirlenen her görevin yerine getirilmesi bilgi birikimini ve kararlı duruşu zorunlu kılıyor. Keza güçlü bir devrimci dinamizm, bilgiyle, planlı ve istikrarlı bir çalışmayla bütünleşince her çalışma alanında sonuç üretir. Sessizliği bozar, direniş mevzileri yaratarak kalabalıklara ulaşmanın temel taşlarını örer. An itibariyle bu tespitlerimizin üzerinde yükseldiği zemin ezenlerle ezilenler arasındaki çelişkilerin varlığıdır. Sınıfsal, ulusal, dinsel-mezhepsel olarak baskı altında olan emekçilerin, halkların biriken öfkelerinin kaçınılmaz olarak patlamalara yol açacağı gerçeğinin öngörülmesidir.
Bunu öngörmek, mevcut çelişkilerin derinleşerek devrimci mücadele biçimlerine evrileceğine inanmak, yalnız geleceğe umutla bakmak, yığınların gücüne güvenmek anlamına gelmez. Aynı zamanda bu umudun devrim yürüyüşünde somut kazanımlarla sonuçlanması, işçi ve emekçilerin mücadele içinde bilinç ve örgütlülük düzeyinin yükseltilmesi için de proleter hareketin tüm bu gelişmelere karşı hazırlıklı olması gerekmektedir. Hazırlıksız hali, öngörüsüzlük, ezilenlerin bu yönlü mücadele hamleleri karşısında çaresiz kalır. Böylesi durumlarda bu süreçler devrimci tarzda yönlendirilemez.
Genel manada sınıf savaşımının tarihi tecrübeleri bize şu gerçekleri gösteriyor: Devrimci bir mücadele için objektif koşulların var olması yetmez. Bunun yanısıra bu fırsatlardan doğru bir tarzda yararlanmak için subjektif devrimci güçlerin hazırlığı ve bu hazırlıklar doğrultusunda ortaya koyacakları iradi çaba, sonucun belirlenmesi açısından tayin edici bir rol oynar.
Devrim kitlelerin eseridir. Ve her devrim deneyi, bu gerçekliğin tanığıdır. Devrimci çalışmada tek tek bireylerin rolü önemlidir. Ama asıl olması gereken kolektif çabadır-kolektif emektir. Elbette ki bu emek sürecine her birey sahip olduğu bilgiyle, çözüm gücüyle katılır. Dolayısıyla katkı anlamında mutlak bir eşitlikten söz edilemez. Burada önemli olan, ortaya konulan samimi çabadır. Dinleme, anlama ve uygulama pratiklerinde her türlü kişisel kaygıdan uzak durmadır. Bu duruş, bu yönelim süreç içinde her kadro ve militanda var olan eksikliklerin giderilmesini, hataları karşısında özeleştirel tutum geliştirmesini sağlar.
Son Haberler
Sayfalar

ANALİZ: TC ve ABD’nin Kürdistan’da Kendi Kürdünü Yaratma Politikası
CHP heyetinin Hewler ziyareti öyle kısa vadeli hesaplarla yapılmış bir ziyaret olarak değerlendirilmemelidir. Bu ziyaretin özellikle ABD emperyalizminin bölgesel çıkarları için uzun vadeli bir planın adımlarından biri olduğu kuşku götürmezdir.

Türk Tekelci Devletin Yumuşak Güçleri
Her emperyalist ülkenin, kültürel yayılmacılığı da vardır. Kendi ekonomik ve politik nüfuz alanların genişletmek ve geliştirmek için birçok “barışçıl” gözüken aracı da devreye sokarlar. Bunlar, yardım kuruluşları, dini kuruluşlar ve çeşitli adlarda sivil toplum kuruluşlarıdır. Aynı zamanda, her ülkenin dilinden radyo ve TV yayınları da yaparlar ya da yapmaya çalışırlar. Türk tekelci devleti, uzun zamandır, bunları “iyi yapan” ülkelerin başında geliyor.
Türk devletinin denetiminde olan yardım kuruluşların başında TİKA, DEİK, AFAD, Yunus Emre Enstitüsü gelmektedir.

EYLÜL;Nubar OZANYAN
Zalimler ellerinde bulundurdukları olanakları en iyi şekilde kullanarak darbe, katliam, linç hafızası yaratırlar. Mazlumlara ait özgürlük düşlerini, direniş tarihini alt üst ederek ve silerek yok etmeye çalışırlar.
Mazlumlar ise özgürlük ve direniş hafızalarını korumaya ve güncellemeye çalışarak yeni direnişlerin yolunu açarlar. Zalimlerin çaba ve çalışmaları, onları hafıza katili olmaktan kurtaramaz.

SENTEZ | 40 Yıl Süren Afganistan İşgali, Taliban’ın Ülkeyi Ele Geçirmesi Ve Olasılıklar Üzerine…(1/2)
Taliban’ın Afganistan’ın büyük bölümünde iktidarı ele geçirmesini konu edinen bu makalenin birinci bölümünde, ülkenin tarihsel sürecine uğradığı işgaller bakımından bir değerlendirme ikinci bölümünde ise Taliban’ı doğuran zemin ve Afganistan’ın güncel durumuna ilişkin bir perspektif sunuluyor.

YORUM | Mustafa Suphi ve Komünist Hareketin 101. Yılı
Kemalist iktidara ilericilik atfeden Şefik Hüsnü TKP’si oportünizmin temsilciliğini yaparken Karadeniz’de boğulmak istenen Komünist Hareket 71 devrimci kopuşuyla yeniden ayağa dikilmiştir.
Birinci Emperyalist Paylaşım savaşının ön günlerinde İttihat ve Terakki partisinin Alman emperyalizmiyle yaptığı anlaşmalara karşı çıktığı için sürgün edilen Mustafa Suphi bir grup arkadaşıyla birlikte Rusya’ya geçer.

Ölümünün 45. Yılında Mao Yoldaşı Anıyoruz!
"Devrimi proletarya diktatörlüğü altında devam ettirilmesi teorisinin yanında, Marksist askeri çizgide Halk Savaşı teorisinin geliştirilmesi ve uygulanması, felsefe alanında çelişme yasası ve “zıtların birliği ve mücadelesi” yaklaşımı, Marksizm-Leninizm’in Maoizm aşamasına ulaşmasında belirleyicidir"

Gerçekten de, “Bizi Kurtaracak Olan, Kendi Kollarımızdır!”[*]
“Gömülecek bir yerimiz bile yoksa vatanda
Ve dövülmüş köpek gibi yalnızsak
Bu suç bizim suçumuz ey emekçiler
Bu karanlık bizim karanlığımız!”[1]
“Devlet-mafya ilişkileri”, ya da daha kapsamlı bir deyişle “devlet-çete ilişkileri” bu ülkenin, deyim yerindeyse, “sabite”lerindendir; gündem döner dolaşır, eninde sonunda bu konuya gelir… Adeta bir devlet rutini…

Örgütlülerin Handikabı
Çarşı (örgütlü) her şeye karşı.
Öncüye de, örgüte de, devlete de.
Ve yazar, geçiş dönemini içermeyen komünizmi eleştiriyor.
Şu koca dünyada komünizm karşısında örgütlülerin yaşadığı handikapı her halde başka hiç kimse yaşamıyordur.
Hemi geçiş dönemini içermeyen komünizmi eleştiriyorlar.
Hemi de eleştirdikleri geçiş dönemini içermeyen komünizm yerine kendilerininde nasıl bir komünizm tezahür ettiklerini söylemiyorlar.
Sanki eleştirdikleri geçiş dönemini içermeyen komünizm geçiş dönemini içerseydi kabul edeceklermiş gibi.

15 Ağustos uyanıştır! (Nubar OZANYAN)
Kürt’ün yüzlerce yıllık kölelik ve uyuyan dünyasına yapılan en etkili devrimci müdahaledir, 15 Ağustos. Özgürlükle ve aydınlıkla tanışmanın ilk fişeğidir. Aynı zamanda yüzlerce yıldır süren kölelik dünyasından uyanışın, ayağa kalkışın devrimci yürüyüşüdür.

Umut, Umutsuzlukla Çatışarak Büyür…
Yeni duruma sıkça vurgu yapmamız boşuna değildir. Yeni durumu kavramazsak hatalarımızdan öğrenmeyi, yeni söylemlere açık olmayı ve dahası değişimin gerekliliğini yeteri kadar bilince çıkarmayı başaramayız. Keza yeni doğanı, gelişip büyüyeni doğru anlamak, tarihi anı doğru ve bütünsel okumakla orantılıdır.
Yine, yeni dönemin zorluklarına dikkat çekmek bir umutsuzluk ve karamsarlık işareti olarak görülmemelidir. Bu sadece bir gerçekliğin altını çizmektir. Ve yine, bu zorlukların içinde taşıdığı olanakları görmezsek, sınıf savaşımı için tarihi anı doğru okumamış oluruz.