Pazartesi Mart 3, 2025

Timsah Gözyaşlarının Arasında Devrime Olan İhtiyaç: Filistin

6 Mayıs 2021’de İsrail Yüksek Mahkemesi’nin Kudüs’ün Şeyh Cerrah Mahallesi’nde oturan Filistinli ailelerin evlerinden zorla çıkarılmasına karar vermesi üzerine başlayan protestoların ardından bir de Mescid-i Aksa’daki Filistinlilerle İsrail askerleri arasında başlayan çatışmalar beraberinde Filistinli direniş örgütlerinin İsrail devletine ültimatomunu getirdi.

Direniş örgütleri, saldırıların durdurulması için İsrail’e süre tanıdı. Ancak İsrail bu çağrıya yanıt vermedi. Bunun üzerine 12 Filistin direniş örgütünün bir araya geldiği “Operasyon Odası” Gazze’den İsrail hedeflerine yönelik füze saldırısı başlattı. Gazze’den İsrail’e yönelik füze atılmasını bahane eden İsrail hükümeti, Gazze’ye yönelik askeri harekat başlattı. Aynı gün, İsrail saldırılarında 9’u çocuk 24 Filistinli öldürüldü.

Çatışmaların görünürdeki nedenleri yukarıda ifade ettiğimiz gelişmeler olsa da asıl neden daha derin. Perdeyi biraz araladığımızda başka gerçekler ortaya çıkıyor. Son iki yılda 4. seçimden sonra da İsrail’de hükümet kurulamadı, siyasi istikrarsızlık sürüyor. Benyamin Netenyahu, iktidarını kaybetmekle karşı karşıya. Hakkında açılan yolsuzluk davaları var ve bu davalardan ceza alması olasılık dahilinde. Netenyahu’nun tek çaresi, hükümet kurmak ve ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak.

Bundan dolayı da faşist AKP-MHP iktidarının her sıkıştığında Kürt halkına saldırması gibi Netenyahu da bu krizi atlatmanın yolu olarak Filistin direniş örgütleriyle çatışmaları gündeme getirmekten kaçınmamaktadır. Böyle bir fırsatı değerlendiren Netenyahu, Gazze’ye askeri saldırı başlatmıştır.

Öte yandan şu gerçeği de vurgulayalım; İsrail iktidarı ve medyası, saldırının Hamas tarafından başlatıldığını propaganda etmektedir. Hamas şeytanlaştırılarak Filistin halkına yönelik katliam meşrulaştırılmak istenmektedir. Oysa son direnişte sadece Hamas yoktur. Aksine onunla birlikte 12 Filistinli direniş örgütü, eylem birliği içindedir. Hatta Hamas, Suriye iç savaşındaki rolü ve İhvancı politikası nedeniyle Filistin direnişinde gözden düşmüş durumdadır.

10 Mayıs’ta başlayıp devam eden çatışmalarda Gazze’ye yönelik İsrail uçaklarının bombardımanında en az 58 çocuk yaşamını yitirdi, yüzlerce çocuk da yaralandı. 15 Mayıs’ta Gazze’deki basın kuruluşlarının ofislerinin bulunduğu 12 katlı bina İsrail uçaklarınca, “binada Hamas’ın askeri varlığı” gerekçesiyle vurularak yıkıldı.

İsrail’in hedeflerine ulaşmasının zaman alacağı ve bu yüzden de saldırıların devam edeceği bizzat Netenyahu tarafından açıklandı. İsrail’in hava saldırısı sonucu yıkılan yüksek binalar için de “terör kulelerini” yıktıkları ifadelerini kullandı. Basın kuruluşlarının bulunduğu binanın vurulması, İsrail’in Gazze’de işlediği insanlık suçlarının dünyaya duyurulmasının önüne geçme hamlesiydi.

Siyonizmin Saldırganlığı Yeni Değildir!

İsrail’in Filistinlilere yönelik ilk saldırısı 1967 yılında Arap devletlerinin de içinde olduğu 6 Gün Savaşı’nda gerçekleşmişti. Bu savaşta, ABD ve İngiliz emperyalistlerinin desteğini alan İsrail; Mısır, Suriye ve Ürdün’ün topraklarını işgal etmişti.

İsrail devleti, fırsat bulduğu her süreçte Filistin topraklarını işgal ederek, yeni yerleşim alanları açarak göçmen Yahudileri buralara yerleştirdi. Evlerine, işyerlerine el konulan Filistinliler göç etmek zorunda bırakıldı. Göç etmeyenler de kendi topraklarında göçmen konumunda bırakıldı.

İsrail devleti, Filistin halkına yönelik işgal, ilhak ve katliam politikası uyguladı. Arap dünyası, Filistin’e yönelik bu politikaları kınamalarla geçiştirdi. Göçmen Filistinlilere yönelik ülkelerinde kamplar oluşturmakla yetindiler. İsrail devletinin saldırıları o denli arttı ki, kamplarda yaşayanlara yönelik katliamlara da dönüştü.

İsrail’in bir dönem savunma bakanı olan Ariel Şaron döneminde Sabra ve Şatilla Kamplarında gerçekleştirilen katliamda binlerce Filistinli mülteci öldürüldü. 16 Eylül 1982’de İsrail savunma bakanı Ariel Şaron’un emriyle İsrail tankları -uluslararası koruma altında olan- Beyrut’taki Sabra ve Şatilla Filistin Mülteci Kamplarını (Hıristiyan Falanjist milislerle birlikte) basarak çocuklar dahil yüzlerce insanı katletti. Sayı kesin olarak bilinmemekle birlikte 3.500 Filistinlinin katledildiği basında yer aldı. Bu katliamdaki rolü dolayısıyla Ariel Şaron “Beyrut Kasabı” diye anılmaktadır.

Gelinen aşamada Filistin halkı, Gazze Şeridi ve Batı Şeria denilen küçük toprak parçalarına sıkıştırılmış durumdadır. Siyonizm “Oslo Anlaşması”nda “iki devletli çözüm”e uymamış, anlaşmayı İsrail devletinin yayılmacı ve ilhakçı politikasına tabi kılmıştır.

AKP’nin Filistin Dostluğu Sahtedir!

Filistinlilerin yanında görünen, özellikle de Hamas’ın koruyucusu gibi görünüp dönem dönem İsrail’e “çatan” ve hatta İsrail devleti için “terör devleti” deyimini kullanan AKP faşist iktidarının başı R.T.Erdoğan, 1 Mayıs 2015’te Kudüs’te Ariel Şaron’la görüştü. İsrail Başbakanı olan “Beyrut Kasabı” Ariel Şaron, R.T.Erdoğan’ı “Kudüs’e hoşgeldiniz. Yahudi milletinin başkenti Kudüs’e hoş geldiniz. Hoş geldiniz” diyerek karşılamıştı. R.T.Erdoğan bu sözleri duymamazlıktan geldi ve hiçbir tepki göstermedi, aslında tepki göstermek (ticari ilişkileri bozacağı için) işine gelmedi.

Aynı R.T.Erdoğan, 2009 yılı Ocak sonunda İsviçre’nin Davos kentinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in yaptığı konuşmada Hamas’ı bir terör örgütü ve Gazze’yi yöneten baskıcı bir rejim olarak tanımlayan konuşmasının salonda alkışlanmasından sonra R.T.Erdoğan, o meşhur “one minute” çıkışıyla Ş. Peres’e dönerek “Öldürmeye gelince onu çok iyi bilirsiniz. Plajdaki çocukları nasıl vurduğunuzu çok iyi biliriz” demiş ve bu çıkış, uzun yıllardır özellikle AKP medyasınca R.T.Erdoğan’ın “Filistinlilerin koruyucusu” olduğu propagandasına dönüştürülmüştü.

Oysa ki bu davranış, dönemin koşulları içinde İhvancı Hamas’ın korumacılığına, Gazze’ye ve dolaysıyla da Ortadoğu’da müslümanların önderliğine soyunan bir R.T.Erdoğan davranışıydı. Ülke içerisinde de taraftarlarına bir mesaj niteliğindeydi. İslam dünyasının liderliğini kendine yakıştırarak arada bir İsrail’e karşı yüksek perdeden atıp tutan R.T.Erdoğan, İsrail ile ekonomik ve ticari ilişkilerin sekteye uğramaması için elinden geleni de ardına koymuyor.

TC-İsrail Arasında Ticari İlişkiler Her Dönem Sürdürüldü

TC ile İsrail arasındaki siyasi ve diplomatik krizlerden ticari ilişkiler hiç etkilenmedi. Ne 2009 Davos Zirvesi’ndeki “one minute” çıkışı ne de 2010 Mayıs ayındaki Mavi Marmara Katliamı ardından yaşanan diplomatik ve siyasal ilişkilerdeki kopuş dönemi, ticari faaliyetteki yükselişi etkilemedi.

Hatırlanırsa 10 kişinin öldüğü, 60 kişinin yaralandığı Mavi Marmara gemisi baskınından sonra dönemin başbakanı A. Davutoğlu’nun İsrail’i “terör devleti” tanımlamasından bir süre sonra İsrail devletinin 2016 yılında TC’ye 20 milyon dolar tazminat ödemesiyle sorun kapatılmıştı.

AKP, iktidara geldiği 2002’den bu yana TC ile İsrail arasındaki ticaret hacmi yaklaşık 2.5 kat büyüdü, hatta ithalat ve ihracatın en hızlı büyüdüğü dönem diplomatik ilişkilerin dibe vurduğu 2010 ve 2011 yıllarında gerçekleşti. Mavi Marmara saldırısının ardından siyasi ilişkilerin asgari seviyeye indirildiği 2011 yılında İsrail’den ithalat patladı. O yıl, TC’nin İsrail’den mal ve hizmet alımı 1 yıl öncesine göre % 51 oranında arttı.

Mart 2008’de İsrail ordusu Gazze’den İsrail kentlerine yönelik roket saldırılarını durdurmak amacıyla “Dökme Kurşun” askeri harekatını başlattı. Yaklaşık 1.400 Filistinlinin öldürüldüğü operasyon için R.T.Erdoğan, “devlet terörü” ifadesini kullandı. 2008 sonunda TC-İsrail ticaret hacmi bir önceki yıla göre % 24 artarak 3.4 milyar dolara ulaşmış oldu.

2013 Ocak ayında R.T.Erdoğan’ın oğlu Burak Erdoğan’a ait Safran1 gemisinin Ceyhan’dan İsrail’e petrol sevkiyatı yapmaya devam ettiği ortaya çıktı.

TC ile İsrail arasında son 10 yıldaki ticaret verileri dış ticaret hacminin 4.5 milyar doların altına hiç düşmediğini ortaya koyuyor. Şimdilerde bu rakam, küresel ekonomik krize ve salgına rağmen 6.5 milyar dolar civarında.

Çıkarlar her şeyin önünde tutuluyor. Halklar arasında körüklenen düşmanlığın, işgalin, savaşın bedelini ise halklar ödüyor.

“Sevra Sevra Hat-El Nasır!”

İsrail’in Filistin halkına yönelik işgal, ilhak ve katliam politikası sürüyor.

İsrail devletinin Filistinlilere yönelik bu saldırgan tutumu, ABD ve AB emperyalistleri tarafından desteklendi. Bu süreçte 3 kez toplanan BM Güvenlik Konseyi, çatışmaların durdurulması çağrısı yapmaktan başka bir şey yapmadı.

Arap Birliği ise “hedef gözetmeden saldırdığı” için, AKP-MHP faşist iktidarı da sadece kınamakla yetindi. Faşist AKP-MHP iktidarının İsrail’i kınayan ve Filistin halkının yanında olduğunu ifade eden açıklamaları iki yüzlülüktür. Çünkü TC devleti bir yandan İsrail devletiyle ticari ilişkilerini geliştirirken diğer yandan ise Filistin toprağı Kudüs’ü İsrail’le yapılan uluslararası anlaşmalarda “İsrail’in başkenti” olarak kabul etmektedir.

El Cezire’nin haberine göre 10 Mayıs’tan bu yana Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te toplam 244 Filistinli yaşamını yitirdi. 6.324 kişi yaralandı. Bu süreçte Gazze’den atılan füzeler sonucu 12 İsrailli yaşamını yitirirken 796 kişi de yaralandı.

AKP-MHP faşist iktidarı ise son gelişmelere rağmen bir yandan İsrail’le askeri, ekonomik ve siyasi işbirliğini sürdürürken diğer yandan göstermelik kınama mesajlarıyla durumu idare etmeye, siyasal İslamcı tabanındaki anti-semitizme varan Yahudi düşmanlığı duygusunu kullanarak, onları İsrail kurumlarının önüne gösteri yapmak için göndermekten/yığmaktan başka bir şey yapmadı.

20 Mayıs 2021 tarihinde Mısır devlet yetkililerinin İsrail ve Filistin direniş örgütleri arasında yaptıkları arabuluculukla Gazze’de ateşkes ilan edildi. İsrail medyası da İsrail güvenlik kabinesinin Gazze şeridindeki 11 günlük askeri harekatı sona erdirmek için ateşkesi onayladığını duyurdu.

Bu ateşkesle sorunları, çatışmaları sona erdirme, çözüm bulma arayışına girilip sorunlar çözülecek mi?

Siyonist İsrail devletinin sınırlarını genişletme, yeni yerleşim yerleri kurmak için Filistin topraklarını işgal ve ilhak etme anlayışı başta ABD ve AB emperyalistlerinin destekleri sürdüğü sürece sona ermeyeceği bilinemez değil.

Dolayısıyla Filistin’de gerçek çözüm “Sevra Sevra Hat-El Nasır”dan geçmektedir. Türkçe ifadesiyle “Zafere Kadar Devrim”! Siyonist İsrail devleti yıkılmadan Filistin’e özgürlük ve barış gelmeyecektir. Filistin halkının siyonist devleti yıkarak kendisini ve Yahudi emekçi sınıfları kurtarmasının yolu devrimden geçmektedir. Kurtuluşun yolunun “Oslo Anlaşması” ya da “iki devletli çözüm”den geçmediğini Filistin halkı tarifsiz acılara katlanarak, büyük bedeller ödeyerek öğrenmiştir.

4606

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:

Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)

Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3

Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme

 

Soru 3:

Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır

Cevap:

Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Sayfalar