Perşembe Mayıs 30, 2024

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

İsrail saldırıları sonucu yaklaşık 2 milyon Filistinli evinden, yurdundan koparılıp sürgün ve bilinmezlik yollarına sürüldü. Filistin, çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere her gün sayıları hızla artarak değişen ölümlerin “olağan ve rutin” günlerini yaşıyor. Tüm “uygar dünyanın” desteğini arkasına alan İsrail barbarlığı ve saldırıları durmak bilmiyor. Kırıntı halinde bile hak ve özgürlük isteyen halklara işgalin, yıkım ve imhanın en zalim örnekleri yaşatılıyor. Aylardır herkesin gözleri önünde yaşanan kıyım ve kırım ezilen dünya halklarının dışında kimsenin vicdanını sızlatmıyor, öfkesini kabartmıyor.

Yüzyıllardır özgürlük ile kölelik savaşımı sürüyor.  Dünyanın patronları, savaş generalleri bırakalım tam özgürlüğü kırıntı halinde bile özgürlüğü ezilen halklara çok görüyor. Orta Doğu’nun ikinci TC’si olan İsrail, 75 yıldır süren işgal, saldırganlık ve sürgünle, Filistin halkından intikam alıyor.

İşgal saldırısının 12. haftasında İsrail Savunma Bakanı Galant’ın savaş sonrası için “Gazze’nin sivil yönetimi Filistinlilere bırakılacak” açıklaması sömürgeciliğin yeni bir versiyonu olarak okunmalıdır. Öncelik olarak İsrail’in güvenliğini esas aldığını iddia eden Netanyahu yönetimi özünde Filistin’e teslimiyeti, yeni bir sömürgecilik statüsünü dayatmaktadır. Hamas dışında herhangi bir Filistinli grubun Filistin yönetiminde yer almasını kabul eden, Gazze’de İsrail’in herhangi bir kısıtlama getirilmeksizin askeri faaliyet özgürlüğünün sağlanması şartının öne sürülmesi sömürgeciliğin, modern işgalin ve köleliğin yeni şartlarıdır. Ölümü gösterip sıtmayı kabul ettirme politikasıdır.

Görünüşte bir “barış anlaşması” adı altında İsrail askeri gücünü Filistin’den çekecektir. Ancak gerçekte daha ağır ve daha sinsi bir işgalciliğin ve utanç dolu bir teslimiyetin dayatılması getiriliyor. Bu teslimiyet ve çökertme siyasetinin akıl hocaları başını ABD’nin çektiği batılı emperyalist devletlerdir.

Filistin’de durum bu iken Kurdistan’da faşist Türk komprador burjuvaların politikası çok mu farklıdır? Kurdistan adeta Türk faşizminin işgal ve savaş bölgesi, Türk ordusunun askeri kışlası durumuna getirilmeye çalışılmaktadır. Yüz yıldır TC’nin bitmeyen Kürt ve özgürlük düşmanlığının en açık ve en saldırgan ikiyüzlü hali Rojava’da yaşanmaktadır. Kürtlerin en temel yaşam haklarına, demokratik statüsüne saldırarak her gün yeni soykırım suçları işlemektedir. Kurdistan’da her gün yeni bir soykırım suçlarını işleyenler sanki kendileri değilmiş gibi İsrail’i suçlamaları ikiyüzlülükten başka bir şey değildir.

Bir yandan göstermelik olarak İsrail işgaline karşı çıkan AKP-MHP iktidarı diğer yandan en kirli ticari ilişkileri Netanyahu yönetimiyle sürdürüyor. İsrail işgaline sözde karşı çıkarken Kurdistan işgalini, saldırganlığını gizlemeye çalışıyor.

Bugün dünya emperyalist gericiliğinin, TC faşizminin geldiği nokta, bırakalım mazlum ulusların “kendi kaderini tayin hakkını, tam özgürlüğü”nü kabul etmesini, kırıntı halinde bile özgürlükleri çok görmektir. Halklara  teslimiyeti dayatmaya çalışanlar fena halde yanılmaktadırlar. Türk faşistleri hayal görmeye devam etsinler. Kürt ulusal özgürlük gerillaları Kurdistan dağlarında yaktıkları çoban ateşlerini harlamaya, büyütmeye devam ediyorlar. Özgürlük ateşinden etrafa saçılan ışık, karanlık olan her bir karış toprağı aydınlatıyor. Hiçbir işgalci güç bu özgürlük ateşini söndüremez.

Kürtler tam hak eşitliğine, tam özgürlüğe sahip olmadan Türkler özgür olmaz. Kürtler özgür olmadan Türkiye demokratik bir hukuk ülkesi olamaz. Demokrasiye ait söylenen her söz bir yalandan ibaret kalır. Kürtler şartsız koşulsuz özgür olmalıdır. Ve bu uğurda Türkiyeli işçiler, gençler, kadınlar, devrimciler, aydınlar herkes sorumluluk üstlenmelidir. Yoksa faşizm ateşi herkesi yakmaya, her tarafı yıkmaya devam edecektir.

Yanmaktan ve kül olmaktan korkmadan, özgürlük ateşini önce Türkler kendisine yakınlaştırmalıdır. Ancak o zaman Kürtlerin özgürlük talebi anlaşılır. Bu uğurda ödedikleri sayısız bedeller, yıllardır yaşadıkları acılar anlaşılır olur.

1532

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]

 

 

“Belki de asıl ustalık budur;

her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]

 

Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…

Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

Sayfalar