Cuma Eylül 20, 2024

Şeriat ve kadın

Tüm  kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale  geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve  keza “9. Yargı Paketi” içine yerleştirilen “tedbir kararlarına itiraz yolunun açılması”nın sağlanmaya çalışılması ve “Kadın ve Aile” yaklaşımlarıyla kadını eve, erkek hizmetine ve çocuk doğurup büyütmeye yönlendirmesiyle ve en son olarak da “Türkiye Yüz Yılı Maarif Modeli” hamlesini de yaparak, önemli oranda gerçekleştirmiş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Dikkat edilirse, hangi versiyonu olursa olsun, İran modelinden tutun da Suudi Arabistan, Pakistan, Endonezya, Malezya, Afganistan vs. vs. modellerine ve İŞİD’ine kadar, siyasal İslam’a yönelen tüm uygulama örneklerinin baş ve ilk hedefi daima kadınlar olmaktadır

Dolayısıyla da aynı ideolojik doku ve amaca sahip AKP ve Erdoğan iktidarının da “modernize” İslami esaslara dayalı yeni toplumsal yaşam inşasında, yukarıda sıralanan başlıklar temelinde işe kadının “hizaya” sokulmak istenmesiyle başlamasında şaşılacak herhangi bir yön de yok aslında.

“Türkiye Yüz Yılı Maarif Modeli”nin temel amacının, toplumu ve özellikle de yeni nesli, “manevi değerlerimiz” dedikleri ve ama tamamen siyasal İslamcıların hedefledikleri şeriat kurallarına göre yaşama kalıbına oturmak olduğu göz önünde bulundurulacak olursa; işe neden kadınlarla başlamak istedikleri, belki de daha kolay anlaşılabilecektir.

Kadın üzerinde erkek tahakküm ve egemenliğinin ve keza soyun ve de mülkiyetin erkek üzerinden kaydedilmesinin ifadesi olan ataerkillik, tüm semavi dinlerin ve ama özellikle de İslam dininin başta gelen temel özelliklerindendir. İslam dini ve İslam hukuku, bir bakıma, işte tamamen bu ataerkil nizamın kendisini üzerinden var ettiği soyun ve mülkün korunup, sürdürülmesinin güvencesi olan kurallar silsilesinden ibarettir. 

Sofistike bu hukuk içerisinde kadının kendisi de zaten en özel ve hatta; “erkeğin namusu” addedilerek en vazgeçilmez kılınan “mülk” statüsündedir. İşte siyasal İslamcıların tüm davasının kadın olmasının temel nedeni de aslı astarı da bu sorunun ta kendisidir

Hangi versiyonuna bakarsanız bakın, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yaşamda şeriat adına yapılanların neredeyse tamamı kadın eksenlidir. Bunu dışta tuttuğunuzda, şeriat adına kayda değer hiçbir şeyin kalmadığını göreceksiniz.

Yani özetle şeriat demek, kaskatı, vahşi ataerkillik demektir. Bunun dışında kayda değer hiçbir anlam ve öneminin olmadığı, rahatlıkla ileri sürülebilir. Böyle olduğunu, bu sistem altında yaşayan kadınların cüretli isyanlarından ve keza şeriatın en fanatik isteyici ve uygulayıcılarının erkekler olmasından anlamak da pekâlâ mümkün aslında.   

 

1163

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Halil Gündoğan

2 Temmuzda Tutuştu Bedenim (Nubar Ozanyan)

Yüzünü dönme! Bak bana! Sivas’ta yanan bendim. Yazardım, sanatçıydım, bilge Aleviydim. Alınteriyle yaşayan onurlu bir emekçiydim. Bir gündüz vakti yaktılar bizi otel koridorlarında. Bir gündüz vakti yaktılar Sivas’ın ortasında.

Aklın, dinin; dinin de zulmün hizmetinde olduğu bir ülkede faşist devlet aklıyla benden öncekiler gibi katledildim.

İktidar, Pandemi ve Aşı: Yunanistan’la “yaz aşkı”…

Tarih boyunca insanların kitlesel olarak hastalanmasına ve ölümlere neden olan bulaşıcı hastalık ve salgınları, mevcut sistemlerden bağımsız değerlendirmek, “doğal”mış yaklaşımı sergilemek yanlıştır.

Her ne kadar hastalıklar veya salgınlar “kader”, “olası” vb. gibi görünse de esasta sömürücü sistemlerin doğal döngüde yarattığı tahribat ve bu tahribatın birikiminden kaynaklanmaktadırlar. İşin ilginç yanı egemenlerin bir taraftan bu tahribatı derinleştiren politikalarda ısrar ederken diğer taraftan da “sağduyu”, “fedakarlık”, “dikkat” vb. çağrılarla topluma duyar kasmalarıdır.

Madımak’ta Yakılıp Yıkılan Hepimizdik[*]

 

“İnsan ışığı görmez, ışıkla görür.”[1]

 

“Recorder, anımsamak; Latincesi ‘re-cordis’, yani kalbi delip geçmek,”[2] demekmiş. Doğrudur!

Dört yüzyıl önce Giordano Bruno’nun, Roma’da diri diri yakılmasını; Nazilerin “Kristal Gecesi”ni daha nicelerini anımsatan Madımak’dan (#unutMADIMAKlımdan) her söz ettiğimizde anımsamanın “kalbi delip geçmek” olduğundan şüphesi olan var mı hâlâ? Varsa ne yazık!

Ne Geçmiş Tükendi Ne Yarınlar… (1920’lerden 1970’lere Devrimci Kadınlar)[*]

 

 

“Yaşamak;

Teslim olmadan,

Boyun eğmeden,

El etek öpmeden yaşamaktır.”[1]

 

2 Temmuz’un karanlığını Devrim aydınlatır!

Alevi sanat festivalinin ikinci günü olan 2 Temmuz 1993’te, binlerce cihatçı, yaklaşık yüz Alevi sanatçının kaldığı bir otelin önünde toplandı. Yaklaşık bir saat sonra otel ateşe verildi.

Otelde bulunanlar, faşist güruhun otele girememesi için kapı önüne barikat kurdular fakat bu kez de pencerelerden atılan binlerce taşın kurbanı oldular.

Polis, olay yerinde bulunmasına rağmen kalabalığa müdahale etmeyerek otelin içinde bulunan insanların katliama uğramasına an an ‘seyirci’ kaldı.

KKB Savaşçısı Avaşîn Ateş: LGBTİ+ları saflarımıza katılmaya çağırıyoruz!

Onur ayı vesilesiyle Rojava’dan KKB’li savaşçı Avaşîn Ateş’le LGBTİ+lara yönelik saldırıları, emperyalist politikaları, devrimci ve komünistlerin LGBTİ+lara bakışına dair konuştuk.

– Merhaba, öncelikle seni tanıyalım. Bize kendinden bahseder misin?

Zilan ( Nubar OZANYAN )

Özgürlüğe dair yapılan ve söylenen her şeyin tarihin bir parçası olduğu zorlu bir süreçten geçiyoruz. Her özgürlük savaşçısının yaşamı ve savaşımı, tarihin önemli bir parçasıdır. Heval Zilan, 30 Haziran 1996 tarihinde Dersim'de soykırımcı-Kemalist devlet güçlerine yönelik fedai eylemi ile tarih yazdı. Özgürlüğe ve ideallerine son derece tutkun, yaşama ve halkına sevdalı bir militanın nasıl tarihsel bir rol oynayabileceğini öğretti bizlere.

ANALİZ | KDP’NİN TC AŞKI!

TC devletinin Irak Kürdistanı'na yönelik işgal amaçlı saldırıları devam ediyor. TC zaten Hewler ve Musul'la ilgili hayallerini sürekli tekrarlıyor.

TC devleti, Irak Kürdistanı’na yönelik saldırılarının sonuncusunu 23 Nisan 2021’de başlattı. TC ordusunun, 23 Nisan’da Irak Kürdistan Yönetim Bölgesi (IKYB) toprakları içerisinde yer alan Metina, Zap ve Avaşin-Basyan’da gerillaya karşı Pençe-Şimşek, Pençe-Yıldırım isimleriyle kara ve hava harekatını başlattığını bizzat Savunma Bakanı basına yaptığı açıklamayla duyurdu.

Aşırı Sermaye Üretimi ve Marmara’nın Ölümü

İşçinin, emekçinin katledilmesi, yoksullaştırılması, sıradanlaştırılması, aşağılanması, yaşam araçlarının elinden zorla alınması, üretimine oranla insan gibi yaşamasının engellenmesi; doğanın katledilmesinden ayrı ele alınamaz. İşçinin karşı karşıya kaldığı sınıf muamelesi, doğanında karşı karşıya kaldığı bir sınıf muamelesidir. İşçi ve doğaya karşı tavır, burjuvazinin karakteristik sınıf eylemidir. Ya da daha açıkcası, kapitalist sistemin temel yapısıdır.

Katliam Bir Devlet Geleneğidir!

Son süreçte yaşananlar, gündemin yoğunluğu, faşist devlet ve mevcut iktidarın saldırı politikaları…

Elbette ki bütün saldırıların içerisinde, saldırılacak ilk alan Kürt ulusunun siyaset yapabildiği, devrimci, demokrat ve daha birçok kesimin ortaklaşabildiği HDP oluyor.

HDP İzmir İl Binası’na yapılan saldırı, kapatma davası, iddianamenin ikinci kez Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesi, Kobane Davası duruşmasını takip edenlere karşı gerçekleşen faşist saldırı ve toplamda bunlardan önce HDP’nin yıllardır, durmaksızın faşist iktidar tarafından hedef gösterilmesi.

Toplumsal Cinsiyet ve Din: Antropolojik Bir Bakış[*]

“Ezilenler arasında

din adamı göremezsiniz,
din adamları
ezen sınıfın asalağıdır.”[1]
 

Sayfalar